Haber bültenlerinde, Almanya’da 2019 yılında üretilen otomobil sayısında son 22 yılın en düşük seviyesine gerilediği haberi, daha önceki diğer hemen bütün sektörlerdeki aynı içerikteki pazar kaybı haberleriyle birleşince dünyanın yüzde birlik kesiminde ciddi bir endişenin ve paniğin ortaya çıktığı görülmeye başlandı. Kolay değil zengin; uzun zamandan sonra ilk kez mal satma yarışındaki kazanma ve birinci olma tatminini elde edemeyeceği endişesine kapıldı. Fakirin açlıktan ölme tehdidi kadar hayatiydi bu tedirginlik zengin cemiyet hayatı için.
Okuyanlar bilir “1929 Dünya Ekonomik Bunalımı” bütün dünyayı etkisi altına almış, insanlığı varlık içinde ama parasızlıktan açlığa mahkûm etmiş ve bütün dünyaya 2. Dünya Savaşı’na kadar “Büyük Buhran”ı yaşatmıştır. Bu yaşanılanların en önemli sebebi ise Amerika’nın dünya ekonomisini tek başına ele geçirmiş, domino etmiş olmasıydı. Amerika’nın zenginliğini ise en fazla 200’ü geçmeyen Holding, borsa ve bankacılık sistemi oluşturmaktaydı. Dünyanın parası 200 kişinin eline geçince birinin hastalanması dünyanın hastalanmasına, birinin ölmesi dünyanın batmasına yol açacak durumdaydı. Amerika bütün dünyayı borçlandırmıştı, 1. Dünya Savaşı Amerika’nın haricindeki bütün devletleri iyice yoksullaştırmıştı. Dünyanın bütün altın ve para rezervi neredeyse Amerika’daydı. Ancak dünyada kimsede para kalmayınca paranın ve üretilen malın hiç bir kıymeti yoktu. Amerika dünyanın tek zengin ülkesi durumundan takas sistemiyle ticaret yapmaya başlayınca bunu çok acı tecrübe etmiştir. İşte her nedense Avrupa’daki üretim düşüşleri ve ABD’nin daha birkaç yıl önce ipten dönmüş ve hala büyümeye bağlı kırılgan olan ekonomi sistemi bana daha önce yaşanmış “Büyük Ekonomik Buhranı” hatırlatmıştır.
Gelelim bu güne: Dünyayı fakirliğe mahkûm eden Kapitalizm, ürettiklerini sattığı pazarların alım gücünü hiç düşünmeden aslında kendi sonunu kendi eliyle, doymak bilmeyen aç gözlülüğüyle hazırlamaktadır. Kapitalist ülkeler her yıl arttırdıkları pazar payı yarışıyla, zenginler kulübüne çevirdikleri çok küçük bir zengin ve mutlu azınlığı memnun etme adına devasal büyüklükteki fakir ve mutsuz çoğunlu hep görmezden geldi.
Zenginler, sınırsız sayıda ve çeşitte üretim yaptıkları devasal fabrikalarında saatte milyonlarca alet, edevat, taşıt, cihaz, ilaç, silah, yiyecek, giyecek, inşaat … ve daha binlerce lüzumlu lüzumsuz ürün üretimini insanların paralarını, emeklerini, hayatlarını ve geleceklerini üç kuruşa satın alarak sürekli büyümeyi bir başarı hikayesi olarak sundular. Kendileri zenginleştikçe halkı sürekli yoksullaştırdılar, hatta o kadar aç gözlüydüler ki kurdukları bankacılık sistemiyle halkın geleceğine, yani ömrünün sonuna kadar kazanacakları paraya dahi göz diktiler. Halkı sürekli tüketime ve alış-verişe zorlayarak en lüzumsuz şeyleri dahi zaruriymiş gibi pazarlayarak elde avuçta ne varsa soyup soğana çevirdiler. Ve fakir halk iyice muhtaç hale, orta kesim de fakir hale geldi. Artık kimsenin cebinde harcayacağı para kalmadı. Çünkü Kapitalizm önce birikimlerini ellerinden aldı, sonra emeklerini ucuzlatıp geçinemez hale getirdi ve bankalara borçlandırdı, şimdi ise halk bitti. Bu aslında Kapitalizm bitti demekti, ancak daha bu durumun tam olarak anlaşılamadığı, fark edilemediği kanısındayım.
Kapitalizm zenginleri nasıl meydana getirdi ise sonunu da öyle getirecektir. Öyle ki saniyede araba üreten, bütçeleri sömürdükleri ülkelerin bütçelerinden daha fazla olan otomotiv üreticileri 2019 yılında ciddi bir küçülme yaşamışlar. İşleri artık eskisi kadar iyi değilmiş. Ve 2020 yılının daha da kötü olacağı öngörüsü hâkimmiş. Günaydın, ama Kapitalizm için bu tam bir uyanma olmayacak, esas uyanma hangarlarında milyonlarca araba biriktiğinde ve aç kaldıklarında onların yenmediğini öğrendiğinde gerçekleşecek. Üstelik diğer bütün sektörler için de durum aynı hemen hemen.
Siz zenginler, fakirlerin sırtında göğe yükselen plazalarınızda, beş yıldızlı otel mutfaklarını aratmayan her şey dâhil tarifelerindeki lüks toplantı otellerinde, excel tablolarında, grafiklerinde sürekli büyüme hesapları yaparken, rekabet stratejileri geliştirirken insanı görmezden, insanlığı anlamazdan, asgari geçim söylemlerini işitmezden gelerek hem kendi sonunuzu hem de dünyanın sonunu hazırladığınızı bilmiyor muydunuz gerçekten?
Teknolojiyi, sürekli insanı istihdam dışı bırakma tasarrufuyla gerçekleştirirken, modernizasyon sonucu işten attığınız insanların sizin ürettiğiniz arabaya nasıl bineceğini de mi hiç düşünmediniz?
Hani şu meşhur kızıl derili büyük şefi Seattle’nin söylediği “Son ırmak kuruduğunda, son ağaç yok olduğunda, son balık tutulduğunda; beyaz adam paranın yenmeyen bir şey olduğunu anlayacak.” sözünü de mi işitmediniz? O zaman bu sözü sizin için güncelleyelim: Fakirin cebindeki son para bittiğinde o sayısız markadaki otomobillerinizin kaportasının, direksiyonun, vitesinin yenmeyen bir şey olduğunu anlayacaksınız.
Peki, bu uyarı bir komplo teorisi mi? Hayır, bizzat siz zenginler için çalışan ekonomi raporları aynı tehlikeyi yine sizin verilerin üzerinden raporlamışlar. Bu raporlardan birinin yalnızca bir verisini buyurun okuyun siz karar verin. Yoksulluğa karşı çalışmalarıyla bilinen yardım kuruluşu Oxfam, 2019 yılı raporunda, dünyanın en zengin 26 milyarderinin, dünya nüfusunun en yoksul yüzde 50’sini oluşturan 3,8 milyar insanın toplam varlığına eşit servete sahip olduğu bildirildi. Rapora göre, dünya çapında 2200 milyarderin serveti 2018 yılında 900 milyar dolar, yani günde 2,5 milyar dolar artış gösterdi. En zenginlerin serveti yüzde 12 oranında artarken, dünya nüfusunun en yoksul yarısının varlığı yüzde 11 azaldı.
Mutlak ölçülerde paylaşmayı kimse sizden beklemiyor; lakin adil, vicdani ve insani ölçülerde paylaşmayı yani adil gelir dağılımını insanlık sizden bekliyor ve siz buna mecbursunuz. En azından kendi geleceğiniz için buna mahkûmsunuz. Çünkü dünyanın çoğunluğunun aç kalacağı bir ortamda hiçbir zenginin mal güvenliği söz konusu olamaz. Belki bu vesileyle İslâmiyet’teki zekât, sadaka, sadaka-i cariye, tasadduk kavramlarını hatırlamanız size yol gösterici olur. Tıpkı Jean Jacques Rousseau’nın “Her türlü adalet Allah’tan gelir; adaletin kaynağı yalnızca odur.” Dediği gibi.
Son Yorumlar