Unutulmaya terk edilmiş
İTİKÂF
kifai nitelikte müekked bir sünnet’ dir.
ALLAH AZZE VE CELLE: (Ey Muhammed! Onlara) Deki: “Allah’ı seviyorsanız, bana tabi olunuz ki, Allah da sizi sevsin ve günahlarınızı bağışlasın…”(Al-i İmran / 31)
Peygamber Efendimiz Sallallahu Aleyhi ve Sellem bir hadisinde şöyle buyurmuştur: “Kim, benden sonra öldürülmüş olan bir sünnetimi ihya ederse beni seviyor demektir. Beni seven de benimle beraberdir.”(Kütübü Sitte)
GAZİANTEP MAYIS 2017
Çalışmayı Word Belgesi Formatında İndirmek İçin Lütfen Tıklayın.
Çalışmayı PDF Formatında İndirmek İçin Lütfen Tıklayın.
İTİKÂF
Sözlükte “hapsetmek, alıkoymak; bir yere yerleşmek, oraya bağlanıp kalmak” anlamlarındaki “akf” kökünden türeyen itikâf, bu manalarının yanında kişinin kendisini sıradan davranışlardan uzak tutmasını ifade eder.[1] İtikaf, lügatta bir şeye devam etmek manasındadır. Bir şeye devam eden kişiye de mu’tekif denir.[2] Fıkıh terimi olarak itikâf, bir mescidde ibadet niyetiyle ve belirli kurallara uyarak inzivaya çekilmek demektir.[3]
İtikâfın meşruiyeti Kur’an ve Sünnet ile sabittir. “…bununla birlikte siz mescidlerde itikâfta iken eşlerinize yaklaşmayın….”[4] (Bakara Suresi 2/187) meâlindeki âyetle Hz. Âişe’nin, “Resûl-i Ekrem Ramazanın son on gününde itikâfa girerdi. O bu âdetine vefatına kadar devam etmiştir. Sonra onun ardından hanımları itikâfa girmiştir.”[5] şeklindeki rivayet, bunun delillerini teşkil eder.
İtikâf yalnız İslâm ümmetine has bir ibadet olmayıp vahiy geleneğine sahip hemen bütün dinlerde muhtelif şekillerde gerçekleştirilen köklü bir gelenektir. İslâmî öğreti içinde de Hz. İbrâhim ve oğlu İsmâil zamanından beri devam ede gelen bir sünnet olarak bilinir. Nitekim, “İbrâhim ve İsmâil’e: Evimi onu ziyaret edenler, ibadet için orada kalanlar (âkifîn), rükû ve secde edenler için tertemiz tutun diye ahid -emir- verdik” (el-Bakara 2/125) meâlindeki âyet bir yönüyle buna işaret etmektedir.[6]
İtikaflar; Vacip, Sünnet ve Müstehap olmak üzere üç çeşittir:
1)Dil ile adak yapılan bir itikaf, vaciptir. Allah rızası için şu mescidde şu kadar müddet itikâf yapmaya niyet ettim demekle bunu nefsine vacip kılar. Kalben bunu geçirirse de niyet yerine geçmiş olur. Bu niyetle mescide giren kimse; abdest almak, gusletmek, abdest bozmak gibi zaruret olmadıkça mescidden ayrılmaz. Aksi taktirde itikâfı bozulur.[7]
2)Ramazan-ı Şerif’in son on gününde yapılan itikaf, sünnettir. Hz. Âişe RadıyAllahu Anhâ’nın rivayetine göre Hz. Peygamber Sallallahu Aleyhi Ve Sellem, orucun farz kılınmasından ömrünün sonuna kadar Ramazan aylarının son on gününde itikâfa girmiştir.[8] Hatta Hanifiler, Hz. Peygamber’in bunu devamlı yapmış olmasından hareketle itikaf ibadetini, kifai nitelikte müekked sünnet saymışlardır.[9] Vacip ve Sünnet olan itikâfların her ikisi de Ramazan ayında olduğu için aynı zamanda oruçlu olarak yapılmaktadır.
3)Ramazanın dışında başka bir zamanda ibadet ve itaat niyetiyle bir mescidi şerifte bir müddet yapılan itikaf da müstehaptır. Yani, vacip ve sünnet olan itikâfların dışında itikâfa girmek müstehabdır. Bunun belirli bir vakti yoktur. Hatta mescide giren kimse çıkıncaya kadar itikâfa niyet ederse orada kaldığı sürece itikâfta sayılır.
Bir itikâfın en az müddeti, İmam Ebu Yusuf’a göre bir gündür. İmam Muhammed’e göre bir saattir. Şafiilere göre de “SübhanAllah” denilmesinden bir an fazla olan çok az bir zamandır.[10] Bir adaktan dolayı değilse itikaf, ramazanda ve ramazan dışında olabileceği gibi belirli bir süreye de tabi değildir.[11] Tercih edilen görüşe göre, itikâfın asgari süresi için bir sınır konmamıştır. Bu bakımdan bir mescidi ziyaret eden kişi, bu ziyaret süresinde bile itikâfa niyet edebilir.[12]
İtikâf yapmak isteyen kişi, itikâf niyetiyle mescid veya mescid hükmündeki bir yerde kalmaya başlayarak itikâfa girmiş olur.[13] Vâcip i‘tikâfa giren, yani, “Allah rızâsı için -meselâ- on gün itikâf yapacağım” diyerek adakta bulunan kişi, tan yeri ağarmadan önce itikâf için belirlediği bir mescide, “Yâ rabbi! Senin rızan için üzerime vâcip olan i‘tikâfı eda etmeye niyet ettim” diyerek girer ve adadığı itikâf günleri süresince oruç tutar, mescidin bir köşesinde ibadetlerini yapar. Nezrettiği son günün akşam namazından sonra i‘tikâftan çıkar.[14]
İtikafı adabına uygun yapmak gerekir. İtikaf esnasında hayırdan başka bir şey söylenmemelidir. Günahı gerektirmeyen şeyleri konuşmakta bir sakınca yoktur. Bir ibadet itikadı ile sûkut ise mekruhtur. Günah, isyan sayılan şeylerden dili tutmak ise ibadetlerin büyüklerinden biridir.[15] İtikâfa giren kimsenin gücü yettiği kadar namaz kılması, Kur’an okuması, istiğfar etmesi, dua ve niyazda bulunması, kelime-i tevhid ve tekbir getirmesi, Allah’ın varlığı, birliği, kudreti hakkında düşünceye dalması, gereksiz şeyler konuşmaması, başta Hz. Peygamber Sallallahu Aleyhi Ve Sellem ’in hayatına dair kitaplar olmak üzere dinî-ilmî eserler okuyarak vaktini değerlendirmesi müstehaptır.[16]
Özellikle Hz. Peygamber Sallallahu Aleyhi Ve Sellem’in sıklıkla ettiği duaları, tespihleri, zikirleri, virdleri itikâf sürecince yaparak, onun gibi yaşamaya çalışarak, hayatımızı terbiye edip bir mümine yakışan hasletleri alarak itikâftan ayrılmak gerekir.
Bazı örnekler verecek olursak:
‘’SübhanAllahi ve bihamdihi sübhanallahi’l azim’’ 100 kere,
‘’Ya Zül-Celali vel-İkram’’
“Subhanallah”, “Elhamdülillah”, ‘’Allahü Ekber’’, tespihatları namazlardan sonra 33’er defa “La ilahe illallah’’ zikrini 100 defa[17];
‘’Lâ havle ve lâ kuvvete illâ billâhil aliyyil azîym’’ zikrini sabah akşam ve yatarken 10’ar ve günde 100 kere;
“Lailahe illallah vahdehula şerikeleh lehül mülkü velehül hamdü yuhyi ve yumit ve hüve ala külli şey’in kadir” çarşı ve pazarda söylendiğinde Allahu Teâla onun için 1Milyon sevap yazar, 1 Milyon günahını siler, 1 Milyon derecesini yükseltir. (Bu Hadisi Hz. Ömer rivayet etmiştir.)(sabah namazında 10 defa)
‘’Allâhümme ecirni minen nâr’’ Sabah ve Akşam namazlarından sonra 7’şer defa (sabah namazında ise bir üstteki dua on kere okunduktan sonra okunuyor)
“Estağfirullahel’azîm (el kerim, er rahim) ellezî lâ ilâhe illâ huv el-hayyel-kayyume ve etubü ileyh”
“HasbinAllah ve ni’mel vekil ve ni’mel mevla ve ni’mel nasir”
‘’Rabbenâ âtina fid’dunyâ haseneten ve fil’âhirati haseneten ve kınâ azâbennâr.’’
‘’Ya mukallibel-kulubisebbit kalbi ala dinike’’ (Ey kalpleri çeviren Allah’ım! Kalbimi dinin üzerine sabit kıl)
İtikaf yapmak isteyen kişi, doğal ihtiyaçlarını gidermek için mescidi meşgul etmeyecek ve kirletmeyecek şeyleri mescide getirebilir. Mescidde yer, içer ve orada istirahat edip yatar. Mescidin içerisinde giderilmesi mümkün olmayan zaruri ve doğal ihtiyaçları için dışarı çıkabilir. Ancak ihtiyacını giderdikten sonra hemen itikâf mahaline geri döner. Nafile itikâflar dışarı çıkılmakla bozulmaz. Ancak vacip itikâflar, zorunlu ihtiyaçlar dışında itikâf mahallinin terk edilmesiyle bozulur.[18] Vacip olan itikâfta; hastayı ziyaret etmek için, cenaze için, cenaze namazı için, şahitlikte bulunmak için dışarı çıkılması da itikafa manidir.
Hastalıktan dolayı bir saat kadar dışarıya çıkılması da itikafı bozar. Ekseriyetle vaki olmayan bir özürden dolayı dışarıya çıkmakta itikafa manidir. Mesela boğulmak ve yanmak üzere olan bir kimseyi kurtarmak için veya cemaatin dağılmasından dolayı dışarıya çıkılması da itikafı bozar. ( Buradan şu anlaşılmamalı; itikaf bozulacak diye boğulacak birine yardımdan uzak durmak. Tabiî ki hayır, Kur’an’da Allah azze ve Celle “….Kim de bir insanı kurtarırsa, bütün insanları kurtarmış gibi olur…” (Maide5/32) buyurmaktadır. Öncelik ve müstahap olan hayat kurtarmak, ancak böyle bir durumda vacip olan itikâf bozulacağı için o vacip itikâfın kazasını yapmakta gerekmektedir.) Buraya kadar söylenenler başta da belirtildiği gibi vacip olan itikâflara göredir. Nafile olan itikâflarda bir özre bağlı olsun olmasın, dışarı çıkmakla veya hastayı ziyaret etmekle itikâf bozulmaz. Başlanıldıktan sonra terk edilen nafile bir itikâfın, zahiri rivayete göre kazası lazım gelmez.[19]
İhlâs ile olan bir itikâf, amellerin pek şereflisi sayılmaktadır. Bu sayede kalpler, bir müddet olsun dünya işlerinden ayrılmış, Hakka yönelmiş olur, birer beytullah olan mescitlerden birine bu suretle devam eden bir mümin, pek kuvvetli bir kaleye sığınmış, Kerim olan mabudunun feyiz ve yardım kapısına sığınmış olur. Bir İslam büyüğü demiştir ki: İtikâf yapan kimse, ihtiyacından dolayı büyük bir zatın kapısında oturup ihtiyacımı yerine getirmedikçe buradan ayrılıp gitmem diye yalvaran bir kimseye benzer ki o itikaf yapan kimse Allah Teala’nın bir mabedine sokulmuş, beni bağışlamadan buradan ayrılıp gitmem demektedir. Bir mümin her gün azalmakta olan hayat günlerinden istifade ederek böyle Kutsi bir yerde bir müddet ezeli yaratıcısına olanca varlığı ile yönelip, saf bir kalp ile tertemiz bir dil ile ibadet ve itaatte bulunması, manevi bir zevke dalması ne müstesna bir ganimettir. İtikâf eden kimse bütün vakitlerini namaza tahsis etmiş demektir. Çünkü bilfiil namaz kılmadığı vakitlerde de mescit içinde namaza hazır bir haldedir. Bu namaza hazır olma hali ise namaz hükmündedir. Özetle itikâf sayesinde insanın maneviyatı yükselir, kalbi nurlanır, simasında kulluk nişaneleri parlar, feyizlere erişmiş olur. Ne mübarek, ne güzel bir hayat ânı…![20]
Farz ve Vacip olan ibadetlerimizden sonra dinimizde yer alan en önemli ibadetler Peygamber Efendimiz Sallallahu Aleyhi Ve Sellem’in sünnetleridir. Peygamber Efendimiz Sallallahu Aleyhi Ve Sellem bazı ibadetlere çok önem vermiş bu ibadetleri neredeyse hiç aksatmadan yerine getirdiği görülmüş ve dinimizce bu ibadetler ayrıca bir önem kazanmıştır. Hz. Âişe RadıyAllahu Anhâ bu ibadetle ilgili bir hadisi şöyle rivayet etmiştir: “Peygamber Sallallahu Aleyhi Ve Sellem, Ramazan’ın son on gününde (mescitte) itikâfa girerdi. Onun bu uygulaması, Yüce Allah onu vefat ettirinceye kadar devam etti. Onun vefatından sonra hanımları itikâfa gir(meye devam et)mişlerdi.”[21]
Ebu Hureyre RadıyAllahu Anhâ’dan rivayet edilen başka bir hadiste şöyledir: “Peygamber Sallallahu Aleyhi Ve Sellem, her Ramazan’da on gün itikâfa girerdi. Vefat ettiği senenin Ramazan ayında ise yirmi gün itikâfa girdi.”[22]
İtikâfın mu’tekif müminlere (nasip olursa) birde dünyadaki hiç kimsenin ver(e)meyeceği hediyesi vardır. Bu hediye Allah Azze ve Celle’nin Kur’an-ı Kerim’de bize müjdelediği “Kadir Gecesi bin aydan daha hayırlıdır.” (Kadr,97/3) Ayetinden öğrendiğimiz, kadri yüce olan, Kadir Gecesi’dir.”
Kadir Gecesi, senenin herhangi bir gününde olabileceği gibi Ramazan ayında olması daha kuvvetli rivayet edilmiş, ama daha da kuvvetli olarak Ramazanın son on gününde olduğu rivayet edilmiş, daha daha kuvvetli ihtimalin son on gün içerisindeki tekli günlerde ama en kuvvetli ihtimalin Ramazanın 27. Gecesi olduğu rivayetidir. Bu ihtimaller, rivayet edilen hadisler ve alimlerin ittifak kuvvetine göre derecelenmiştir. Öyle ki; İbn-i Hacer (R.A.), Kadir Gecesi’nin hangi gün olduğuna dair şer’i delillere dayanarak ileri sürülen görüşleri sayarken 46 görüş kaydeder. Yani Hadisler ışığında alimlerin kuvvetli ittifakı olan Kadir Gecesi’nin olma ihtimali Ramazan ayının son on günü ve işte itikafın bu zaman diliminde olması böylesi eşsiz bir geceyi layıkıyla yaşama fırsatı, mümkünâtı vermektedir. Bu vesile itikâf ibadetinin kıymeyitine ayrıca özel bir ehemmiyet katmaktadır. Kadir Gecesi’nin itikâf zamanı içerisinde, yani Ramazan’ın son on gününde, gizlendiğine dair birçok hadis bulunmaktadır:”Siz Kadir Gecesi’ni ramazanın son on günü içerisindeki tek rakamlı gecelerde arayınız.” (Buhârî, Leyletü’l-Kadir, 3; Müslim, Sıyam, 216)
Ümmü Seleme Radiyallahu Anhâ; “Peygamber Sallallahu Aleyhi ve Sellem, ilk sene Ramazan’ın ilk on gününde, sonra orta on gününde, sonra son on gününde itikâfa girmiştir ve şöyle buyurmuştur: “Bana Kadir gecesi, onda (son on gün içinde) gösterildi, sonra unutturuldum.” Ondan sonra ölünceye dek son on günde itikâfa girerdi.” (Taberânî, Mu ‘cemu’l-Kebtr)
Hz. Âişe RadıyAllahu Anhâ’ itikâfla ilgi yaşadığı bir hadisi şöyle anlatmaktadır: “Peygamber Sallallahu Aleyhi Ve Sellem, “Her Ramazan’da itikâfa girerdi. Sabah namazını kıldırdığında itikâf yaptığı yerine gelirdi. Âişe de itikâfa girmek için ondan izin istedi. Ona izin verdi ve mescidde kendisine bir çadır kurdu. Hafsa bunu duyunca, o da bir çadır kurdu. Zeynep bunu duyunca o da bir çadır kurdu. Sabah namazından çıkınca dört çadır kurulduğunu görünce: “Peygamber Sallallahu Aleyhi ve Sellem, – “Bunlar da nedir?” diye sordu. Ona, o çadırların haberi bildirildiğinde: -” Kadınları bu işe sevk eden şey nedir? İyi bir şey mi yaptığınızı zannediyorsunuz? Sökün onları, bir daha görmeyeyim!” buyurdu. Bu nedenle Ra-mazan’da itikâfa girmedi. Şevval ayının son on gününde itikâfa girdi.[23] Ebu Hureyre RadıyAllahu Anhâ’dan rivayet edilmiştir: “Peygamber Sallallahu Aleyhi Ve Sellem, her Ramazan’da on gün itikâfa girerdi. Vefat ettiği senenin Ramazanında ise yirmi gün itikâfa girdi.[24]Enes ve Ubey İbnu Ka’b RadıyAllahu Anhâ’dan rivayet edilmiştir: “Hz. Peygamber Sallallahu Aleyhi Ve Sellem, Ramazanın son on gününde itikâfa girerlerdi. Fakat bir sene (seferde olduğu için) itikâfa giremedi, mütakip yıl yirmi gün itikâf yaptı.[25]
Ali İbnu’l -Huseyn anlatıyor: Safiyye radiyallahu anhâ buyurduki: Allah Resulü Sallallahu Aleyhi ve Sellem itikâftaydı; geceleyin onu ziyaret etmeye geldim. Bir süre konuştuk, sonra dönmek için ayağa kalkınca beni geçirmek için ayağa kalktı. O zaman meskeni Üsame’nin avlusundaydı. Ensâr’dan iki adam oradan geçiyordu. Allah Nebîsi Sallallahu Aleyhi ve Sellem’i görünce hızlandılar. Bunun üzerine Allah Resulü Sallallahu Aleyhi ve Sellem şöyle buyurdu: “Ağır olun, o yanımdaki Huyey’in kızı Safiyye’dir.” Onlar: “Sübhanallah, bu da ne demek ey Allah’ın Resulü!” dediklerinde, Allah Resulü Sallallahu Aleyhi ve Sellem şöyle buyurdu: “Şeytan insanoğlunun kanının dolaştığı yerde dolaşır; ben onun ikinizin kalbine bir kötülük atmasından korkarım.” Ya da buna benzer bir şey dedi.[26]
Özetle İtikâf
- Ramazanın son on gününde, mescidde itikâfa girmek sünnettir.
- Peygamber Efendimiz Sallallahu Aleyhi Ve Sellem, her sene itikâfa çekilmiştir.
(Kifai nitelikte müekked sünnet)
- İtikâf, Allah rızası için itikâfa niyet edilerek mescide girmekle başlar. Beş vakit namaz kılınan mescidlerde itikâfa girilir.
4.İtikâfa sabah namazıyla girip, son günün akşam namazından sonra çıkılır.
5.İtikâfa temiz bir şekilde girilir ve itikâf süresince temiz olmaya dikkat edilir. (mescidde ihtilam hali itikafı bozmaz, hemen boy abdesti alınarak bu durum giderilir)
- Her yerleşim biriminde en az bir camide itikâf sünnetinin yaşatılması uygun olur. (Kifai sünnet, orada yaşayanlar adına yapılması sünnet olarak kabul edilmiştir. Yani bir beldede itikâf sünnetini bir Müslüman yerine getirdiğinde diğer Müslümanlardan bu mesuliyet kalkar.)
7.Daha önce de belirtildiği üzere vacip olan itikâf için oruç şarttır. Sünnet itikâf Ramazan ayında olduğu için zaten oruçlu bulunma şartı vardır.
- Hanımlar evlerinde itikâfa çekilebilirler.
- Mescidlere itikâf gibi ibadetlere imkân vermek maksadıyla çadır kurulabilir, özel yerler ayrılabilir.
9.İtikâf eden (Mu’tekif’) ziyaret edilebilir.
- İtikâfa çekilmeyi adamış olan kimsenin adağını yerine getirmesi vâciptir.
- İtikâf niyetiyle mescidde geçirilecek zaman ne kadar olursa olsun güzel görülmüştür.
12.Peygamber Efendimiz Sallallahu Aleyhi Ve Sellem, vefatından önceki Ramazân-ı Şerîfte, Cebrâil ile Kur’an’ı iki defa mukabele ettiği gibi itikâfı da iki katına çıkarmış olmaktadır. Bu da hayatın sonlarına doğru hayır hasenat ve ibadetleri arttırmanın gerektiğini göstermektedir.
13.Ramazan, Oruç, Kadir Gecesi, Kur’an-ı Kerim, Mescit, ve İtikaf; bu kadar kıymetli ibadetleri bir arada yaşama saadeti ve bereketi hem bu dünyamızı hem de ahiretimizi etkileyecektir inşaAllah.
- İtikâf, müminin fabrika ayarlarına dönmesini sağlayacak, bu dünyaya yalnızca Allah’a kulluk etmek için geldiği sorumluluğunu hatırlatacak, kısa süreliğine de olsa dünyaya sırtını dönüp, yalnızca Allah’a yönelmesini sağlayarak bir muhakeme yapma imkanı sunacaktır. Modern hayatın dayattığı her türlü lüksü zaruriyet olarak gösterdiği ve bu sözde zaruriyetleri karşılamak için neleri feda ettiğini ve bunların aşırılığını ve lüzumsuzluğunu görme ve yaşama fırsatı bulacaktır.
Hz. Ömer Radıyallahu Anhâ (bir hutbesinde) çok anlamlı bir nasihatinde şunları söylemektedir: “Hesaba çekilmeden önce kendi kendinizi hesaba çekin. Amelleriniz tartılmadan önce yaptıklarınızı ölçüp tartın. Bugün kendinizi hesaba çekmeniz, yarın mahşerde hesaba çekilmenizden daha kolaydır. O büyük mahkeme için hazırlık yapın. Çünkü o gün İlahî huzura çıkarılacak ve hiçbir şeyiniz gizli kalmayacaktır.” İşte bu muhakemenin en sağlıklı yapılacağı yer ve zaman İtikâf’dır.
İtikafa Girecek Müminler Camiide Nelere İhtiyaç Duyabilirler:
- A) Kaç gün kalınacaksa ihtiyacını karşılamaya yetecek miktarda kişisel temizlik malzemelerini bulundurmaları elzemdir. Bunlar:
1) Üzerinde yatmak için minder, yastık ve pike. 2) Duş havlusu ve iki üç tane el havlusu (kağıt havlu hijyen açısından daha uygun) 3) Şampuan, diş fırçası-macunu, misvak (oruçken de kullanılabilir) 4) Rolon ve güzel koku (rahatsızlık vermeyecek ağırlıkta parfüm, kolonya, mis…vs 5) Terlik ve ihtiyaç miktarınca çorap 5) Yeterli miktarda iç çamaşırı ve 2/3 günde bir değiştirecek miktarda kıyafet 6) Herhangi bir hastalığı olanlar ilaçlarını unutmamaya dikkat etsinler.
- B) Sahur ve iftar yemeği mescitte yenileceği için önceden bunların temini için hazırlık ve tedbirlerin alınması önemlidir. Su ve hurma ihmal edilmemelidir.
- C) İtikâfa girmeden önce mescit kontrol edilmeli, fiziki koşullar ve barınma imkanları gözden geçirilmeli, hazırlıkların tamamı yapılmalı, mescidin eksikleri var ise giderilmelidir. (Lavabo, tuvalet ve duş gibi)
KAYNAKÇA
– KUR’AN-I KERİM MEALİ, Diyanet İşleri Meali.
– APAYDIN, H. Yunus, İlmihal (İman ve İbadetler), “Oruç”, Türkiye Diyanet Vakfı
Yayınları, C.1, Ankara, 2008.
– BİLMEN, Ömer Nasuhi , Büyük İslam İlmihali, Çelik Yayınevi, İstanbul, 2002.
– CANAN, İbrahim Canan, Kütüb-i Sitte Muhtasarı, Akçağ Yayınları, C.2, Ankara, 1988.
– EL- HAZİMİ, İbrahim b. Abdullah-el Hazimi, 7 Hadis İmamının İttifak Ettiği Hadisler,
Çeviri: Hanifi Akın, Yenişafak Yayınları, İstanbul, 2007.
– İMAMI NEVEVİ, Riyâzu’s-Sâlihîn, Tercüme Hanifi Akın, Ensar Yayınları, İstanbul, 2013.
– İMAMI NEVEVİ, Riyâzu’s-Sâlihîn, Tercüme: Mehmet Türk, Kitap Dünyası Yayınları,
İstanbul, 2015.
– ŞENER, Mehmet, Türkiye Diyanet Vakfı İslâm Ansiklopedisi, “İtikaf” maddesi, C.23,
İstanbul, 2001.
– Eymen B. Abdulaziz Ebâ Numey, Sevgili İle Bir Gün-Sallallahu Aleyhi ve Selem.
-DÜNDAR, Uğur, Fezâil-i Vird
-SAİD EL-KAHTÂNÎ, Hısnu’l Müslim.
[1] Mehmet Şener, Türkiye Diyanet Vakfı İslâm Ansiklopedisi, “İtikaf” maddesi, C.23, İstanbul, 2001, s:457.
[2] Ömer Nasuhi Bilmen, Büyük İslam İlmihali, Çelik Yayınevi, İstanbul, s:340.
[3] Prof.Dr. H. Yunus Apaydın, İlmihal (İman ve İbadetler), “Oruç”, Türkiye Diyanet Vakfı Yayınları, C.1, Ankara, 2008, s:404,405.
[4] Diyanet İşleri Meali, (Bakara Suresi 2/187)
[5] Buhârî, “İ’tikâf”, 1; Müslim, “İ’tikâf”, 5
[6] Mehmet Şener, a.g.e.,s:458.
[7] Prof. Dr. İbrahim Canan, Kütüb-i Sitte Muhtasarı, Akçağ Yayınları, Ankara, 1988, C:2, s:402.
[8] Ahmed b. Hanbel, Müsned, II, 67, 129.
[9] Prof.Dr. H. Yunus Apaydın, a.g.e., s:404.
[10] Ömer Nasuhi Bilmen, a.g.e., s:340.
[11] Mehmet Şener, a.g.e., s:458..
[12] Prof.Dr. H. Yunus Apaydın, a.g.e., s: 405.
[13] Prof.Dr. H. Yunus Apaydın, a.e., s:405.
[14] Mehmet Şener, a.g.e., s:458.
[15] Ömer Nasuhi Bilmen, a.g.e., s:343.
[16] Mehmet Şener, a.g.e., s:458.
[17] Hz. Peygamber Sallallahu Aleyhi Ve Sellem şöyle buyurdu: ‘’ Her kim 100 kere “La ilahe illallah’’ derse, Allahü Teâla mutlaka onu kıyamet gününde yüzü dolunay gecesindekiay gibi parlak diriltir. Bunu söylediği günde, onun amelinden daha üstün bir hiç kimse için yükseltilmez. Ancak onun kadar veya ondan fazla söyleyen müstesna.’’ Bkz: Fezâil-i Vird, Uğur Dündar
[18] Prof.Dr. H. Yunus Apaydın, a.g.e., s:405.
[19] Ömer Nasuhi Bilmen, a.g.e., s:344.
[20] Ömer Nasuhi Bilmen, a.g.e., s:341.
[21] İmamı Nevevi, Riyâzu’s-Sâlihîn, Tercüme Hanifi Akın, Ensar Yayınları, İstanbul, 2013, s: 776.
[22] İmamı Nevevi, Riyâzu’s-Sâlihîn, a.g.e., s: 776.
[23]İbrahim b. Abdullah-el Hazimi, 7 Hadis İmamının İttifak Ettiği Hadisler, Çeviri: Hanifi Akın, Yenişafak Yayınları, İstanbul, 2007, s: 371.
[24] İmamı Nevevi, Riyâzu’s-Sâlihîn, Tercüme: Mehmet Türk, Kitap Dünyası Yayınları, İstanbul, 2015, s: 417.
[25] İbrahim Canan, Kütüb-i Sitte Muhtasarı, Akçağ Yayınları, Ankara, 1988, C:2, s:406,407.
[26] İbrahim Canan, a.g.e., s:408.
Son Yorumlar