İstiklal Mahkemeleri Ne Zaman Ve Nerelerde Kuruldu ?
11 Eylül 1920 tarihinde kurulmuş, 18 Eylül 1920 tarihinde yani yedi gün sonra da çeşitli mıntıkalarda İstiklal Mahkemeleri oluşturulmaya başlanmıştır. (7 Mart 1927 tarihinde ise bu mahkemeler kapatılıp bu dönem sona ermiş olacaktır.) 26 Eylül 1920 tarihinde çıkarılan 28 Numaralı Kanunla İstiklal Mahkemelerinin yetkileri genişletilerek askeri suçların yanında siyasi suçlara da bakma yetkisi verilmiştir.
İstiklal Mahkemeleri; 1. Meclis Dönemi (23 Nisan 1920- 1 Nisan 1923) İstiklal Mahkemeleri ve 2. Meclis Dönemi (11 Ağustos 1923 – 1 Ekim 1927) İstiklal Mahkemeler olmak üzere ya da Cumhuriyetten önceki İstiklal Mahkemeleri ve Cumhuriyetten sonraki İstiklal Mahkemeleri yada Milli Mücadele Dönemi İstiklal Mahkemeleri ve Cumhuriyet Dönemi İstiklal Mahkemeleri diye iki ana gruba ayırılır.
Kurulan İstiklal Mahkemeleri Şunlardır :
1- ANKARA İSTİKLAL MAHKEMESİ (Ankara, Çorum, Yozgat, Kırşehir ) 18/09/1920 tarihinde kuruldu, 01/08/1922 tarihinde kaldırıldı.
ANKARA İSTİKLAL MAHKEMESİ ( Harekât-ı Askeriye Mıntıkası Haricinde Kalan İller ) 04/03/1925 tarihinde kuruldu, 07/03/1927 tarihinde kaldırıldı.
2- ESKİŞEHİR İSTİKLAL MAHKEMESİ ( Eskişehir, Kütahya, Bilecik, İzmir, Bursa ) 18/09/1920 tarihinde kuruldu, 17/02/1921 tarihinde kaldırıldı.
3- KASTAMONU İSTİKLAL MAHKEMESİ ( Kastamonu, Bolu,Zonguldak, Çankırı,Sinop )
18/09/1920 tarihinde kuruldu, 17/02/1921 tarihinde kaldırıldı.
KASTAMONU İSTİKLAL MAHKEMESİ ( Kastamonu, Bolu, Zonguldak, Çankırı, Sinop, Çorum, Adapazarı, İzmit ) 22/07/1921 tarihinde kuruldu, 01/08/1922 tarihinde kaldırıldı.
4- KONYA İSTİKLAL MAHKEMESİ ( Konya, Afyon, Aksaray )
18/09/1920 tarihinde kuruldu, 17/02/1921 tarihinde kaldırıldı.
KONYA İSTİKLAL MAHKEMESİ ( Konya, Burdur, Denizli, Isparta, Antalya, Adana, Mersin ) 22/07/1921 tarihinde kuruldu, 01/08/1922 tarihinde kaldırıldı.
5- SİVAS İSTİKLAL MAHKEMESİ ( Sivas, Tokad, Amasya, Ordu, Giresun )
18/09/1920 tarihinde kuruldu, 17/02/1921 tarihinde kaldırıldı.
6- ISPARTA İSTİKLAL MAHKEMESİ ( Isparta, Burdur, Antalya, Denizli, Muğla, Aydın )
18/09/1920 tarihinde kuruldu, 17/02/1921 tarihinde kaldırıldı.
7- KAYSERİ İSTİKLAL MAHKEMESİ ( Kayseri, Kırşehir, Niğde, Silifke )
18/09/1920 tarihinde kuruldu, 27/10/1920 tarihinde kurulmadan kaldırıldı.
8- DİYARBAKIR İSTİKLAL MAHKEMESİ ( Diyarbakır, Mardin, Siirt, Bitlis, Van, Hakkari, Genç, Muş ) “Bu mahkeme görevine başlamamıştır. “
09/11/1920 tarihinde kuruldu, 17/02/1921 tarihinde kaldırıldı.
9- POZANTI İSTİKLAL MAHKEMESİ ( Adana, Kozan, Mersin, Niğde, Kayseri )
15/11/1920 tarihinde kuruldu, 17/02/1921 tarihinde kaldırıldı.
10- SAMSUN İSTİKLAL MAHKEMESİ ( Samsun, Ordu, Giresun, Amasya, Tokad, Sivas )
22/07/1921 tarihinde kuruldu, 01/08/1922 tarihinde kaldırıldı.
11- YOZGAD İSTİKLAL MAHKEMESİ ( Yozgad, Kayseri, Kırşehir, Niğde )
08/09/1921 tarihinde kuruldu, 01/08/1922 tarihinde kaldırıldı.
12- AMASYA İSTİKLAL MAHKEMESİ ( Amasya ve Havalisi )
27/07/1922 tarihinde kuruldu, 27/11/1922 tarihinde kaldırıldı.
13- İSTANBUL İSTİKLAL MAHKEMESİ ( İstanbul )
08/12/1923 tarihinde kuruldu, 30/01/1924 tarihinde kaldırıldı.
14- ELCEZİRE İSTİKLAL MAHKEMESİ ( Diyarbakır, Mardin, Urfa, Siverek, Elazığ, Malatya ) 25/01/1923 tarihinde kuruldu, 11/05/1923 tarihinde kaldırıldı.
15- ŞARK İSTİKLAL MAHKEMESİ ( Harekat-ı Askeriye Mıntıkası )
04/03/1925 tarihinde kuruldu, 07/03/1927 tarihinde kaldırıldı.
İstiklal Mahkemeleri Hukuki Dayanakları Nelerdir ?
İstiklal Mahkemelerinin görevleri ve bakacakları davaların konuları, değişik zamanlarda çıkan aşağıdaki kanunlarla belirlenmiştir:
1) 2 Sayılı ” Hıyanet-i Vataniye Kanunu” nun 2. Maddesi
2) 21 Sayılı ” Firariler Hakkında Kanun” un 1. Maddesi
3) 28 Sayılı ” İstiklal Mahkemeleri Kanunun 1. Maddesine Müzeyyel Kanun”.
4) 210 Sayılı Meclis Kararı
5) 249 Sayılı ” İstiklal MehakimiKanunu”nun 3. Maddesi
6) 578 Sayılı ” Takrir-i SukûnKanunu”nun 1. Maddesi
7) 868 Sayılı ” İstiklal Mahkemeleri Kanunu’nun 3. Maddesinin C Fıkrasını MuaddilKanunu’nun 1. Maddesi
İstiklal Mahkemeleri Kurucuları Ve Üyeleri Kimlerdir ?
Tevfik Rüştü Aras İhtilal Mahkemelerinin kurulması için meclise 11 Eylül’ de bir önerge verdi. 18 Eylül 1920 tarihinde ” Firar Ceraiminiİrtikab Edenler Hakkında Kanun Tasarısı ” yani Firariler Hakkındaki Kanun kabul edildi. Bu kanunla İstiklal Mahkemeleride kurulmuş oldu.
5 Ağustos 1921 tarihinde çıkarılan 144 Numaralı Başkumandanlık Kanunu ile Meclis yetkilerini Mustafa Kemal Paşa’ya devretti. Böylece İstiklal Mahkemeleri de Mustafa Kemal’e bağlanmış oldu. Ve mahkeme üyelerini doğrudan kendisi atadı. O ne derse o olacak devri diğer bir tabirle Tek Adam Devri resmi olarak başlamış oluyor.
- Meclis dönemindeki istiklal mahkemelerinde tam 53 milletvekili görev almıştır.53 kişinin sadece 17′ si hukuk eğitimi görmüştü.11’i idadi (lise) veya daha düşük seviyedeki eğitim kurumlarından mezun düzeyinde idi.7′ si medrese çıkışlı idi.8′ i üniversite mezunu ve askeri okul düzeyinde idi.2′ si ise mesleki okul bitirmiş idi. Görüldüğü üzere toplamın sadece 1/4’ü mesleki açıdan hukuk alanından kalan 3/4’ü ise hukuk dışındaki alanlardan gelen kişilerdir.Milletvekili seçilmeden önceki son meslekleri açısından bakıldığında 53 kişinin sadece 13’ünün hukuk alanından geldiği görülür. Diğer meslek gruplarına bakıldığında; bunların içinde en dikkat çekici gruplar 9 kişilik çiftçi- tüccarlar ile 5 kişilik din görevlileri grubudur. Kalan 26 üyenin dağılımı ise şöyle: Askeri görevliler 8, Mülki yöneticiler 5, Eğitimciler 5, Maliyeci-Bankacılar 2, Basın-Yayıncılar 2, Doktorlar 1, Alt kademe memurlar 3 kişiden oluşmakta idi.
- Meclis dönemindeki İstiklal Mahkemelerinde görev yapanların sayısı 19 ‘dur. Bunların 8’i ilk meclis dönemindeki İstiklal Mahkemelerinde de görev yapmıştır. Yani yeni döneme 11 yeni isim katılmıştır. Yeni katılanların 7’si hukuk olmak üzere ,11’i de üniversite mezunu idi. Önceki üyelerden 8’inin 7’si askeri okul 1’ i meslek okulu mezunu idi.
İstiklal Mahkemelerinde görev yapanların listesi: Sırasıyla isim ,doğum yeri ve mesleği:
Abdülkadir Kemali Bey (Öğütçü), Osmaniye, Hukukçu
Ahmet Mazhar Bey (Akifoğlu), Gebze, Maliye
Ahmet Nafiz Bey (Özalp), Ilgın, Hukukçu
Ali Çetinkaya (Kel Ali),Afyonkarahisar, Asker
Ali Kılıç, İstanbul, Asker
Ali Rıza Efendi (Ataışık ), İbradı, Medrese Tahsilli Kadı
Ali SaipUrsavaş,Selahiye, Asker
Ali Rıza Zırh, İstanbul, Tüccar
Asaf Süleyman Doras, Bursa, Hukukçu
Mehmet Atıf Bayazıd, Rodos, Kaymakam
Mehmet Avni Doğan, Yozgad, İdareci
Yusuf Bahri Tatlı, Akdağmadeni,Çiftçi
Besim Bey (Mehmet Rasim ), Kastamonu, Gazeteci
Mehmet Ali Cevdet Barlas, Gaziantep, Eğitimci
Emin Bey (Mehmet Geveci ), Bafra, Eğitimci, Hukukçu
Ethem Fehmi Arslanlı, Girit,İdareci – Kaymakam
Dr. Fikret Bey (Tokattin Fikret Onuralp ), İstanbul, Tabib
Hacı Tahir Efendi (Mehmet Tahir Kucur )Uluborlu, Hukukçu –Ziraatçı
Hacim Çarıklı (Hüseyin Hacim Çarıklı ),Uşak, Mülki İdare Amiri
Hafız Hamdi Bey (Ahmet Hamdi Dumrul ), Ayvacık, Tüccar
Hakkı Paşa (Ahmet Hakkı Sütekin ), Nevşehir, Asker
Halil İbrahim Özkaya, Antalya, Hukuk – İktisat
Ahmet Hamdi Aksoy, İzmir, Ziraatçı – Gazeteci
Ahmet Hamdi Ülkümen, Yunanistan / Serez, Hukukçu
Hamdi Efendi (Abdülhamit Çintan ), Diyarbakır, Müderris
Ahmet Hamdi Yalman, Ünye, Eğitimci
Hamdi Hamit Karaosmanoğlu, Isparta, Hukukçu
Haydar Bey, Yunanistan /Serez, Hukukçu
Hüseyin Gökçelik, Elazığ /Milikan, Polis Müdürü
Hüsrev Sami Kızıldoğan (Sami Aydoğmuş ), Yunanistan / Gümilcine, Asker
İhsan Eryavuz, İstanbul, Asker
Lütfi Müfit Özdeş, Kırşehir, Asker
Mahmut Esad Bozkurt, Kuşadası, Hukuk Profesörü
Mazhar Müfit Kansu (Ahmet Mazhar Kansu ), Denizli, Mülki İdare Amiri – Maliyeci
Muhittin Baha Pars (Muhiddin Pars), Bursa, Hukukçu – Gazateci
Mustafa Necati Uğural, İzmir, Eğitimci
Mustafa Zeki Saltık, Harput, Asker
Necati Kurtuluş,Yugoslavya /Üskü, Asker
Ahmet Necip Ali Küçükağa, Denizli, Hukukçu
Mehmet Necip Güven, Mardin, Bankacı
Neşet Akkor, Akseki, Mülki İdare Amiri
Mehmet Nusret Sun, Erzurum, Müftü
Osman Nuri Özpay, İstanbul, Hukukçu
Mehmet Rasih Kaplan, Fakılar, Hukuk
Bekir Refik Koraltan, Divriği, Mülki İdare Amiri
(Mehmet) Refik Şevket İnce, Balızade /Midilli, Hukukçu
Dr.Reşid Galip Bey (Mustafa Reşit Baymur ), Rodos , Tabib
Rıza Vamık Uras, Yugoslavya /Manastır, Asker
Sıddık Mumcu, Merzifon, Memur
Ali Sırrı Özata, Çemişgezek, Maliye
Hüseyin Sıtkı Gür, Ermenek, Hukukçu
Dr. Suat Soyer, İzmir, Tabib
Süreyya Örge Evren, Sındırgı, Hukukçu
Mehmet Şevket Peker, Camiikebir, Lise mezunu Memur
Ahmet Şevki Göklevet, Gülnar, Lise Mezunu Memur
Şeyh Servet Akdağ, Tosya, Nakşibendi Dergahı Şeyhi
Mehmet Tahsin Hüdayioğlu, Maraş, Lise mezunu
Mehmet Tevfik Durlanık, Çankırı, Müderris
Tevfik Rüştü Aras, Kala’isultani, Tabib
Hüseyin Vasıf Çınar, Girit, Hukukçu – Eğitimci
Vehbi Bey (Şaban Öztekin ), Bitlis,Memur
Veli Saltıkgil, Buldan,İktisat ve Siyaset Bilimi Profesörü
Mehmet Yasin Sani Kutlu, Halfeti, Çiftçi, 1. Dünya Savaşında er olarak askerlik yaptı.
Yusuf Başkaya, Denizli, Ziraatçı – Hukukçu
Yusuf Ziya Koçoğlu, Bitlis, Tüccar
Aziz Zekai Apaydın, Bosna Hersek /Greveşka Köyü, İktisat İdare Ve Diplomasi
Ziya Hurşit Günday, Hemşin, Mühendis
İstiklal Mahkemeleri Niçin Kurulmuş İdi ?
Esas kuruluş gayesi isminden de çağrışım yaptığı üzere, İstiklal Savaşı döneminde ” askerden firarları önlemek için” idi. 10 yılı aşkın bir süredir savaşlardan bıkmış olan Anadolu insanının psikolojisi bozulmuş; gençler, bıkkınlık ve ümitsizlik içerisindeydi. Ordudan firarların, bir takım bozgunculuk ve casusluk suçları görülmüştür. Ancak, İstiklal Mahkemeleri sadece askerleri değil hatta daha çok sivilleri yargılamıştır. Zaten askeri davalar, Divan-ı Harb’ in hızlandırılmış haliydi, çok bir rahatsızlık da doğurmamıştı çünkü bu mahkemelerde yargılananlara zaten kimse sahip çıkmıyordu.
Ancak iş siyasi alana gelince durum değişti, tabi tepkilerde. Çünkü siyasi davalar daha ziyade yeni kurulan devletin devrimlerinin tesisi ve karşı çıkanların sindirilmesi için açılmış davalardır. 1925’te kurulmuş olan Şark İstiklal Mahkemesi 2. dönem İstiklal Mahkemeleri buna örnek bir tutum sergilemiştir. Laik Cumhuriyet ile ulus-devlet fikriyatını Doğu ve Güneydoğu Anadolu’ya taşıyan ve cebren tesisini sağlayan bir ihtilal kurumudur. Hedefinde rejim muhalifleri vardır. Etnik olarak Kürtleri, siyaseten Terakki Perver Cumhuriyet Fırkası’nı, inanç açısından bütün tarikatları muhalefet listesine dahil etmişti.
İstiklal Mahkemeleri Nasıl İşledi ?
Bu mahkemeler seyyar mahkemelerdir. Üyeleri sorumlu oldukları bölgelere giderek görev yapmışlardır. Her İstiklal Mahkemesi ayda bir defa TBMM’ye karar özetlerini ve mesai cetveli raporlarını göndermekle sorumludur. İstiklal Mahkemelerinden ceza alanlar bazen kanun yoluyla affedilmişlerdir. ( Örneğin, 1474 Sayılı Şark İstiklal Mahkemesince mahkum Sabık Genç Valisi İsmail Hakkı Bey’in Affına Dair Kanun.)
İstiklal Mahkemelerinde muhakeme yapılmaz, ceza verilir ve hemen infazı gerçekleştirilirdi. Hakim koltuğunda oturanların sorumlulukları yoktu. Karar verilirken delile gerek yoktu. Yargılananların Temyiz, İtiraz Hakkı, Tebdil, Erteleme Ve Avukat Tutma Hakkı Yoktu. Mahkeme heyetinin kanaati kesindi. Meclis adına hüküm veriyordu, verdiği hüküm yürürlükteki yasa ve kanunlara uymak zorunda değildi, hatta üstündeydi. Mustafa Kemal Paşa, 16 Ocak 1923 tarihinde İzmit’te İnkılabın kanunu, mevcut kanunun üstündedir, demiştir. Dolayısıyla hüküm için şahit ve delile de ihtiyaç duyulmuyordu. Aslında bu yargılama usulü ” Sanığın İdamına, Şahitlerin Bilahare Dinlenmesine” hükmünün hazin komedyasıdır. İdam kararları hemen infaz edilirdi. Kararlar o kadar aceleyle alınır ve uygulanırdı ki ” yanlışlıkla başkasının yerine idam edilenler” bile olmuştur. İstiklal Mahkemelerince verilen idam cezaları Kolordu komutanlıklarınca tasdik edilerek infaz edilmiştir. Halbuki bu tasdik yetkisi 1924 Anayasasının 26. maddesine göre açıkça TBMM’ye ait bir yetkidir. Netice itibariyle usul ve esas olarak bakıldığında bu mahkemeler gerek kuruluş, gerekse çalışma düzenleri itibariyle Anayasaya açıkça aykırıydılar. Mecliste bir çok hukukçu bulunduğu halde mahkeme üyeliğine özellikle hukukçu olmayan kimselerin seçilmiş olması izahı mümkün olmayan bir durumdur.
İstiklal Mahkemeleri Döneminin Ahvali,
Adını İstiklal Savaşından alan bu mahkemeler, aslında o savaşa yapılmış en büyük haksızlıktır, şehitlere, gazilere yapılmış en büyük hakarettir, onların yakınlarına yapılmış en büyük ihanettir. Çünkü o savaşın kahramanları, kahramanlarının yakınları veya o savaşın en tepesindeki komutanlar, canlarını ortaya koyarak verdikleri mücadelenin karşılığında aynı isimle düşmanlarından dahi görmedikleri ezayı, cefayı, çileyi bu mahkemelerin kurucularından, üyelerinden, zihniyetlerinden görmüşlerdir. Düşünün İstiklal Savaşının en önemli ismi, düzenli orduya sahip bölgedeki tek komutan, her zaman Mustafa Kemal’in yanında olmuş olan, o zamanlar Terakki Perver Cumhuriyet Fırkası’nın genel başkanı olan büyük bir şahsiyet, Kazım Karabekir Paşa bu mahkemelerin hakimi karşısına çıkmış yargılanmıştır. Gerçek suçluların yanında ki bunların sayısı çok azdır, İstiklal Mahkemelerinin zulmüne uğrayan ekseriyet fakir, gariban savaş yorgunu köy çocuklarıdır. Bunlarla birlikte; Milletvekilleri, din adamları, kanaat önderleri, gazeteciler, aydın entelektüeller, zengin işadamları da bu mahkemelerden nasibine düşeni almışlardır. Uğur Mumcu bu mahkemeler için, ” İstiklal Mahkemeleri, mahkeme sayılmazlar. Bunlar, savaş ve ihtilal dönemlerinde rastlanan anti demokratik infaz kurullarıdır” demiştir. Bu ifade nedense bana Beyaz Torosları hatırlattı, yani İstiklal Mahkemeleri 90′ larınBeyaz Toroslarıdır desek sanırım iki dönemin infazcıları da bu benzetmeye alınganlık göstermez. Düşünün İstiklal Mahkemelerinin zulmünden Kürt halkının canı o kadar çok yanmıştı ki, o bölgede yıllarca Türk devletinin askerine ‘’ Askeri Romi ‘’ devletine de‘’ Devleti Romi ‘’ diyeceklerdir. Çünkü, onlara göre bu zulmü Müslüman Müslüman’a yapamazdı. Yapsa yapsa Rum devletinin Rum askeri yapardı.Nurettin Topçu ise ” İstiklal Mahkemelerinde hakim yoktur, eşkıya vardır. İskilipli Atıf Hoca, Babaeski Müftüsü Ali Rıza Efendi, Muhammed Esad Erbili( devrin en büyük din adamlarından, 1930’da Menemen Olayı ile bağlantısı olduğu ileri sürülerek İdamla yargılandı, yaşlı ve hasta olduğu için müebbet hapise çevrildi ve hastanede meçhul bir şekilde vefat etti. Cenazesi ailesine dahi teslim edilmedi, oğlu Ali Efendi de idam edildi.) ve Şeyh Said milleti korkutmak ve sindirmek için zulmen idam edildiler” diyerek İstiklal Mahkemelerinin gerçek amacını ifade etmiştir. İbrahim Hakkı Efendinin ölüsüne yapılan zulüm aslında bu mahkemelerin nasıl bir zihniyetin ürünü odluğunu açıkça bize göstermektedir.
Erzincanlı Mevlevî Şeyhi İbrahim Hakkı Efendi, vaaz ve eserleriyle halk arasında çok sevilen bir ilim adamı, Sultan Abdülhamit ve Reşat döneminde saray vaizidir. 1915’de Erzincan ve çevresinde topladığı Mevlevî gönüllüleriyle gittiği Kanal Savaşı’ndaki mücahitlerdendir. Atıf Hoca’nın idamından 4 ay sonra Erzincan’a gelen İstiklâl Mahkemeleri, Ankara’dan aldığı emirle İbrahim Hakkı Efendi’yi arar ama bulamaz. Gıyabında gerçekleşen tek celsede, asılarak idam edilmesi kararı çıkar. Hakkında arama emri bulunduğu halde kendi eceliyle vefat eder ve oğlu babasının vefatını jandarmaya haber verir. Seyyar mahkeme doğrulatmak için bir heyet gönderir. Mezarın açılmasını isteyen askere köylü karşı çıkar ama beş gün önce defnedilen cenazenin yüzü açtırılır, köylüye onaylatılır. Kefeniyle birlikte çıkarılan cenaze kurulan darağacında asılır. Kemah Nahiye Müdürü’nün “Adamcağız zaten ölmüş niye asıyorsunuz?”sorusuna verilen cevap şöyledir: “Mahkeme asılarak idamına karar vermiş. Biz kararı yerine getiriyoruz.” Bu cevap, insana Bulgar mezalimine uğramış Müslümanların mezar taşlarındaki isimleri değiştiren Komünist rejimini hatırlatıyor.
İstiklal Savaşını yönetenlerin iki yüzlü tutumları, yani milli mücadele başlamadan önce hazırlık aşamasındaki ve savaş zamanındaki dilleri, tutumları, vaatleri, güvene dair hissettirdikleri ile savaştan sonraki yaptıkları, dayattıkları şeyler arasında nerdeyse ortak hiç bir nokta kalmamıştı ve toplumsal bir çözülmenin ilk emareleri baş göstermiş ve günümüze kadar yani yaklaşık yüzyıl sürecek bir fitne ateşi yakılmıştır. Öyle ki, Hilafet’in kaldırılmasından hoşnut olmayan Kürtler, Lozan öncesi kendilerine vaat edilen haklardan mahrum edilince Cumhuriyet’e ve kurucu kadrosuna güvenlerini yitirmişlerdir. Onlara göre Kürtler ile Türk devleti arasındaki birleştirici bağ İslam’dı, İslam da Hilafet makamıyla temsil ediliyordu. Hilafetin kaldırılması bu son bağın kesilmesi demekti. Ayrıca Hilafetin kaldırılması, laik anlayış ve dayatılan ulus devlet baskısıyla kendilerini güvende hissetmedikleri gibi aldatıldıklarını da düşünüyorlardı. Bu sorumsuz, haksız ve faşizan yeni devlet anlayışı yüzyıllardır süre gelen iki halkın birlikteliğini sorgular hale getirmiş, adeta film kopmuştur.
İstiklal Mahkemeleri Kime Neye Hizmet Etti,
Bir yabancı yazarın, Philip M.Price‘nin Türkiye Tarihi, isimli kitabın da geçen şu cümleler aslında bu mahkemelerinde neye hizmet ettiğini çok net bir şekilde ifade ediyor. ” 1925’te Kürt İsyanı’ nın bastırılmasından, 1926 yılında Liberaller (Terakki Perver Cumhuriyet Fırkası) ile Jön Türk bakiyelerinin temizlenmesinden sonra Türkiye totaliter bir devlet oldu. Bütün kuvvet Mustafa Kemal’in elinde toplandı. Üç yardımcı unsurdan (İsmet İnönü, CHP, Fevzi Paşa) istifade ederek memleketi diktatörlükle yönetti.
İstiklal Mahkemeleri’nin Kuruluşunun Lüzumlu Olduğu İddiaları,
Türkiye Diyanet Vakfı İslam ansiklopedisindeki ” İstiklal Mahkemeleri ” isimli makalenin bu başlığın altında olması, üzerinden yıllar geçmesine rağmen bu mahkemelerin amacına ulaştığının göstergelerinden bir tanesidir. Makalede: İstiklal Mahkemelerini ortaya çıkaran başlıca etken, Mondros Mütarekesi’den ( 30 Ekim 1918 ) sonra ülkenin anarşi ve otorite boşluğuna düşmesidir. Osmanlı Devleti’ni parçalamaya çalışan güçler bu kargaşadan yararlanarak çeşitli yerlerde isyanlar çıkartıyorlar, yıllardır savaşmaktan bıkan bazı askerler de birliklerini terk ederek bu isyanlara katılıyor ve çeteler oluşturarak yağmacılık ve soygunculuk faaliyetlerine girişiyorlardı. Bu yüzden ülke tam bir kaos ortamına sürüklenmiş bulunuyorlardı. Aynı makalede verilen idam cezalarının bir kısmının infazının sonraya bırakılması veya ertelenmesi ve mahkemelerin başarısı üzerine ifadesi şöyledir: Müeccelen verilen ölüm cezalarının fazla oluşundan da anlaşılacağı gibi bu dönemde kurulan mahkemeler suçluları topluma tekrar kazandırmaya çalışmıştır. Asker kaçaklarına, isyan çıkaranlara, casusluk, soygunculuk, bozgunculuk yapanlara, görevini kötüye kullananlara karşı başarılı çalışmalar yapan İstiklal Mahkemeleri, ülkede Büyük Millet Meclisinin otoritesini kurarak asayişi sağlamıştır. Yalnız Büyük Millet Meclisine karşı sorumlu olan, bağımsız çalışan ve olayın cereyan ettiği yere giderek yargılamada bulunan bu mahkemelerin verdiği kararlar kesin olup itirazı ve temyizi yoktur. Kararları bizzat infaz etme yetkisi de bu mahkemelere aittir. Yargılama usulü basit, açık ve çabuktur. Büyük Millet Meclisinin kuvvetler birliğini esas alan hukuki yapısının izin verdiği İstiklal Mahkemeleri, eskiden beri fevkalade dönemlerde başvurulan divan- ı harpler gibi olağanüstü mahkemeler geleneğinin bir devamıdır. Bu Dönem İstiklal Mahkemeleri, Hiç Bir Siyasi Çıkar Hesabına Dayanmaksızın Ülkede Huzuru Ve Cephe Gerisinde Güvenliği Sağlamaya Yönelik Faaliyetlerde Bulunmuştur.
Prof. Dr. Ergün Aybars doktora tezinde, ” dünyadaki devrim mahkemeleri içinde en adil hüküm verdiklerini ve yasalara en çok bağlı çalıştıklarını ve az kıyıcı olduklarını söyleyebileceğimiz İstiklal Mahkemeleri, Türk Devrimine, rejimine karşı koymak isteyen her gerici ve olumsuz girişimi sert şekilde bastırmıştır. “
İstiklal Mahkemeleri Ne Zaman Kaldırıldı?
11 Eylül 1920 tarihinde Tevfik Rüştü Aras tarafından Meclise verilen önergeyle 18 Eylül 1920 tarihinde kurulan İstiklal Mahkemeleri’nin işlevine 07/03/1927 tarihinde son verildi. Zira kullanılacak alan da kişi de kalmamış idi. Ancak varlığı uzun yıllar 4 Mayıs 1949 tarihine kadar devam etti. Yani bu iki tarih arasında yaklaşık 22 yıl ihtiyaç duyulması halinde her an kullanılmak üzere demokrasinin üzerinde bir gölge bir tehdit olarak varlığı sürdürülmüştür. Bu tehdidi derin bir şekilde hisseden Demokrat Parti Meclise verdikleri bir teklifle bu kara lekeyi bütün günah ve pislikleriyle 4 Mayıs 1949 günü tarihin utanç sayfaları arasına gömmüştür.
Özetle,
Faaliyetleri itibariyle Cumhuriyet öncesi ve sonrası olarak değerlendirmeleri gereken İstiklal Mahkemeleri, bu iki dönemde farklı uygulamalar sergilemişlerdir. Cumhuriyet öncesinde kurulan mahkemeler genel anlamda Anadolu’nun işgalden kurtulması ve TBMM hükümetinin otoritesinin sağlanması konularında çok önemli görevler üstlenmişler. Cumhuriyet sonrasında kurulanlar ise Milli Mücadele’nin önde gelen isimleri arasında baş gösteren siyasi çekişmeler ve inkılaplar çerçevesinde faaliyet gösterdiği izlenimini vermektedirler. Durum bu olunca sözü edilen mahkemelerin siyasi iktidarın belirlenmesinde ve inkılapların yerleştirilmesinde etkin bir rol üstlendikleri öne çıkar. Bu sebeple mahkemelerin dönemsel olarak incelenip faaliyetlerin bu çerçevede değerlendirilmesinin daha doğru olacağı söylenebilir. (AbdulhekimKoçin, “İstikal Mahkemeleri”, C.1, TBMM Yayınları, Ankara, 2015, s. 14)
İstiklal Mahkemeleri ilk döneminde, İstanbul hükümetine yakın çevrelerin, yani saltanat ve hilafet geleneğine, devletlerine bağlılığı olanların, ÇerkezEdhem ve taraftarlarının, Yozgat’ta Çapanoğlu Mehmet Bey ve taraftarlarının, Konya-Bozkır-Akşehir havalesindeki birçok kimsenin idamına sehpa olmuştur. 1923 Ekim’inde faaliyetlerine kısa bir ara veren mahkemeler, 1925 yılında tekrar kurulur ve 1927 yılına kadar adeta acımasız bir infaz kurumu olarak görev yapar. İstiklal Mahkemeleri ikinci döneminde,
1923 Dersim Olayları, 13 Şubat 1925 Şeyh Said Ayaklanması, 1926 Dersim Koçuşağı Aşiretine yönelik imha harekâtı sonrasında faaliyet gösterir. 4 Şubat 1926 tarihinde İskilipli Atıf Hoca, Babaeski Müftüsü Ali Rıza Bey Saman Pazarı Meydanında kanunsuzca asılır. Kanunsuzca çünkü Atıf Hoca’nın suçlanıp tutuklandığı mesele, bu mahkemelerce suç sayılmayan dönemde yazmış olduğu ve İstanbul Milli Eğitim’ den izinli olduğu ” Frenk Mukallitliği ve Şapka ” isimli kitap ve bu kitabın Şapka Kanununa muhalefetinden olmuştur. Savcı, üç yıl hapsini istediği halde, muhakeme idama mahkum ederek infaz ettirmiştir. Bu durum 1924 Anayasasına ve Ceza Hukukunun en temel ilkelerinden biri olan “Suç ve Cezaların geçmişe yürümezliği” ilkesine açıkça aykırıydı. Bu idamın cellatlarından Ankara İstiklal Mahkemesi üyeleri ” Üç Ali olarak ünlenen Kılıç Ali, Ali Çetinkaya, Necip Ali‘ den hariç birisinin de Dr. Reşit Galip olduğunu öğrenince bu idamın acısı açıkçası insanın daha çok kanına dokunuyor. Türküm Doğruyum Çalışkanım diye başlayan Andımız isimli marşın yazarıdır Reşit Galip.
İstiklal Mahkemesinin kendi marşını da öğrenince aynı zihniyetin iki ürünü arasındaki kıyası da vicdan sahibi olan herkes kendi nefsine yapsın ve Andımız isimli marşı da bir daha ağzına alıp almamaya kendisi karar versin. (Çalışmanın bütünlüğü açısından marş yazının sonuna bırakılmıştır.)
Şeyh Said İsyanı için de yıllardır süre gelen soru bu kıyam; etnik amaçlımı idi ya da dini amaçlımı idi. Öncelikle şunu söylemekte fayda var. Eğer bu isyan etnik amaçlı yani Kürt Milliyetçiliği üzerine yapılmış bir başkaldırı olsaydı, zeminin en müsait olduğu zamanın tam fırsat sunduğu dönemde Milli Mücadele döneminde olurdu. Meclisin kuruluşunda olurdu, Saltanatın kaldırılışında olurdu, padişah ve ailesinin yurdundan kovularak sürgün edilmesinde olurdu, bu büyüklükte bir isyana kalkışanlar bunları düşünemeyeceklerini sanmak saflık olur herhalde. Şeyh Said hadisesinde Kürtlerin çoğunlukta olması (ki bu durum bölgenin demografik yapısıyla alakalı) fırsat bilindi ve isyan Kürtçü- Bölücü bir kalkışma olarak takdim edildi. Bu suretle dini talepleri ve Hilafet meselesi perdelenmiş ve Anadolu Halkının desteği engellenmiş oldu. Bilakis genel toplum arasında kasıtlı bir bölücülük tutumu rejim tarafından yıllarca Kürt olmayan halka dayatılarak, onlar üzerinden Kürtlere bölücülük yapılacaktır. Şeyh Said isyanı ayan beyan çok net bir şekilde dini amaçlı bir başkaldırıdır. Bu çalışmanın başlarında da değinildiği gibi film Hilafetin kaldırılmasıyla kopmuştur. Kardeşlik hukukunun tesisi olan şah damar kesilmiştir, bin yıllık yurt ve din birlikteliği kardeşliği; Orta Asya Türk milliyetçiliğine ve Ulus temelli Laik Cumhuriyete feda edilmiştir. Şeyh Said ile birlikte aynı sehpada hayatına son verilen Ankaralı Hoca İbrahim Edhem ve Aksaray Valide Cami-i Şerifi Kürsü Şeyhi Silifkeli Hoca Askeri Efendi’ nin durumu da olayın etnik değil dini içerikli olduğunu gösteren somut kanıtıdır, çünkü her ikisi de Kürt değillerdi. Bu konuyla alakalı son bir söz söyleyecek olunsa, İstiklal Mahkemeleri’nin mağdurlarının azmettiricisi 3 Mart 1924 Devrimleridir. ( Halifeliğin kaldırılması, Şerriye ve Evkaf Vekaletinin kaldırılması (Din İşleri ve Vakıflar Bakanlığı kaldırıldı, yerine Diyanet İşleri ve Vakıflar Genel Müdürlüğü kuruldu. Böylece din siyaset dışı bırakıldı.)Tevhid-i Tedrisat Kanunu kabul edildi.(Eğitim-Öğretim birleştirilerek Maarif Bakanlığına bağlandı. Amaçlanan eğitimin laikleştirilmesidir.)
Çünkü o gün yapılanlar o dönemin aydın, alevi ve dindar diyebileceğimiz eğitimli kesimin ve onların hitap ettiği halkın din ve kültür aidetlik duygusunu tamamen yok etmiştir. Bir din, kültür ve gelecek boşluğu oluşturmuştur. Bu sonradan asimilasyon mekanizmasının hayata geçirilmesi ve bu açıkların dayatmalarla ideoloji ile doldurulması şeklinde kendini gösterecek ve günümüze kadar gelecektir.
El-Cezire İstiklal Mahkemesi üyesi Mehmet Yasin Sani Kutlu, Halfetili bir çiftçi. Kazım Karabekir’in Paşa olduğu dönemde 1. Dünya Savaşında er olarak askerlik yapmış, ancak ülkenin haline bakın ki üç beş yıl sonra er paşayı yargılayan bir duruma gelmiş. Kelimelerin tükendiği son noktalardan bilmem artık kaçıncısıdır.
İstiklal Mahkemelerinin en enteresan mağdurları; hiç şüphesiz Şapka Kanununa Muhalefetten tutuklanıp, Takriri Sükûn kanunuyla yargılanan ve sonrada idam edilen başta İskilipli Atıf Hoca olmak üzere, Rize’de 8, Maraş’ta 7, Erzurum’da 4, Sivas’ta 3, İskilip’te 2, Menemen’de 28 ve diğer yerlerle birlikte toplam 78 kişidir. Şapka kanunun protesto edildiği Rize’ deki durum ise akla hayale sığmayacak türden. Düşünün Hamidiye zırhlısı sahil boyunca bütün Rize’yi bombalayarak şehri hizaya getirmeye çalışıyor. Rizeliler dillere şarkı olan ” Atma Hamidiye Atma Din Kardeşiyiz Atma “ sözlerini tarihe not olarak düşüyor.
Şark İstiklal Mahkemeleri birçok EN’i içinde barındıran kelimenin tam anlamıyla bir faciadır. Bu mahkemeler, Elazığ’da 1000′ i aşkın insanı tek tuvaletli metruk bir kilisede uzunca bir süre gayri insani şartlara ilaveten zulüm ve işkence altında 16 Nisan 1925’ten 1 Mart 1927’ye kadar tam iki yıl boyunca yargılamada tutmuştur. Bu süreçte 70’i aşkın kişi hastalıktan yargılanamadan ölmüştür. Bu mahkeme, 435 kişi hakkında idam kararı verdi. En fazla sanık sayısına sahip dosya 336 kişi ile PötürgeMerdis olaylarına aittir. (Dosya No: 358 Karar No: 544.) Bir karar ilamı ile enfazla idamın verildiği dava 83 kişiye verilen toplu idam ile Dersim Koçuşağı aşiretinin Çemişgezek baskını davasıdır. (Dosya No: 563/867 Karar No: 670.) Aynı anda en çok infazın yapıldığı karar Şeyh Said ve 46 arkadaşının idam edildiği dosyadır. ( Dosya No: 69 ).
Prof. Dr. Ergun Aybars’a göre İstiklal Mahkemelerin ilk döneminde infaz edilen idam cezası 1.054 kişi, ikinci döneminde ise 576 kişi, genel toplamda ise 1.630 kişidir. Unutmamak gerekirki Aybars’a kadar bu arşivler kimseye açılamamış, ondan sonrada 1992-1993 yıllarına Refah Partisi İstanbul milletvekili Hasan Mezarcı’nın girişimleriyle Ankara İstiklal Mahkemesine ait İskilipli Atıf Hoca’nın yargılanma tutanakları içeren defter yayınlanır. Başka da 2015 yılına kadar araştırma çalışması yapılamamıştır. Aşağıda da belirtildiği gibi 914.000 sayfa evrak içerisinde bu çalışmalar büyük bir kitleyi temsil eden küçük bir örneklem grupla yapılan anket çalışması gibidir. Yani net idam edilen kişi sayısı ve verilen cezaların miktarı ve niteliği bütün belgeler okunduktan sonra ancak ortaya çıkacaktır. TBMM’nin arşivinde İstiklal Mahkemelerine ait 914.000 sayfa civarında evrak bulunmaktadır. Bu mahkemelerin 2015 yılı itibariyle yaklaşık 95 yılı aşkın bir sürede henüz tatmin edici, eksiksiz ve güvenilir bir tarihi yazılamamış; arşivde muhafaza edilen söz konusu evrakın analitik tasnifi yapılamamış; indeksi ve istatistikleri çıkarılamamıştır. Bu sebeple İstiklal Mahkemelerinde tam olarak kaç kişinin yargılandığını ve netür cezalara çarpıtıldığını, bunlardan ne kadarının infaz edildiğini bu günkü bilgilerimize göre tespit etmemiz mümkün değildir. Çünkü bu konuda sağlıklı bir rakam verebilmek için kurulan bütün mahkemelere ait belgelerin az önce ifade edildiği gibi eksiksiz bir biçimde tespit edilmesi, analitik tasniflerinin yapılması ve indekslerinin çıkarılması gerekir.
Okullarda yıllarca her gün okutulan, Andımız isimli marşın yazarı Ankara İstiklal Mahkemesinin cellatlarından Dr. Reşit Galip ve diğer arkadaşlarının ortak duygusu olan diğer bir marş Cayır Cayır Yakarız! Andımız isimli marşın meali niteliğindeki bu marşı okuyunca yıllarca bu zulümün dillerde nasıl devam ettiğini yüreğinizde hissedeceksiniz.
CAYIR CAYIR YAKARIZ
Biz her yerde adaletle işimizi yaparız,
Haksızlıkları yaşatmayız, çünkü hakka taparız,
Asileri mahvederiz, hesabını kaparız,
Fitne, fesat nerde varsa hiç durmayız koşarız,
Volkan gibi ateş saçar, seller gibi coşarız!
İstiklalin tarihinde vardır bizim namımız,
Adalettir şiarımız, pek yücedir şanımız,
Bu vatana, bu millete feda olsun kanımız,
Zalimleri, hainleri bir vuruşta biçeriz!
Bu milleti fesat ile birbirine katanı,
Canilere aldanıp da bize kurşun sıkanı,
Asilerle birleşipte bu millete çakanı
Yakalayıp ayağına zincirleri takarız,
Gövdesine gaz döker de cayır cayır yakarız!
İstiklal Mahkemeleri’nin Dünyadan Muadili Örnekler,
Engizisyon Mahkemeleri, Orta Çağ Katolik Kilisesine bağlı bir mahkeme sistemidir. En ünlülerinden olan İspanya Engizisyon Mahkemeleri, Müslümanlar ile Yahudilerin Hristiyanlaşmasını hedeflemek için 1483 yılında kuruldu. Bu mahkemelerin kıyımından kurtulmak için 200.000’e yakın Yahudi, 1492 yılında İspanya’yı terk etti. Bir çoğu da Osmanlı İmparatorluğu’na sığındı. Yüzbinlerce Arap kökenli ya da bugün İspanya olarak bildiğimiz bölgenin yerli halklarından oluşan Müslümanlar ile Yahudiler engizisyon mahkemelerinde katledildi veya görünürde Hıristiyan olarak morisko denilen grupları oluşturdular. Sonraki dönemlerde asimile edilemeyenlerin tamamı Kuzey Afrika başta olmak üzere Dünya’nın diğer yerlerine sürülmüştür.
İtalya’daki 1922-1943 yılları arasındaki BenitoMussoli’nin liderliğini yaptığı Ulusal Faşist Partisi’nin devleti yönetme tarzına benzerlik gösteren bu dönemde, italya’da da rejim karşıtı kişilere yaşam hakkı tanınmamaktaydı, muhaliflerin faaliyetleri ” Faşist İtalya Mahkemeleri‘nin idam sehpalarında” son buluyordu.
Rusya’nın Sovyet Birliği’ne dönüştüğü Bolşevik İhtilali de denilen Ekim Devrimi’nden hemen sonra Sovyet devletinin ilk güvenlik kurumu olan ÇEKA teşkilatı 20 Aralık 1917 tarihinde Sovyetler Birliği Kabinesi (Sovnarkom’un) kararıyla kuruldu. Sovyet ÇekaMahkemeleri‘nin işlevi “karşı devrim ve sabotajı ortadan kaldırmak, karşı devrimcileri ve sabotajcıları devrim mahkemelerine teslim etmek ve ‘müsadere, yiyecek karnesinden mahrum bırakma halk düşmanlarının listesini yayınlama vb.’ gibi baskı tedbirlerini uygulama” idi. Çeka, daha sonra NKVD ve Devlet Siyasi İdaresine ( GPU )’ ne dönüştürülerek 1946′ ya kadar devam etmiştir.
Nazi Almanyası ülkenin 1933-1945 yılları arasında Hitler’in başını çektiği Nasyonel Sosyalist Alman İşçi Partisi tarafından yönetildiği dönemdir. Bu dönemin mağdurları, Yahudi inancındaki Almanlar, savaş esiri olan diğer ülkelerin askerleri, Nazi rejimi karşıtı olan Sosyalistler, komünistler, anarşistler ve aydınlardır.
İstiklal Mahkemeleri döneminin benzerini yıllar önce en şiddetli şekilde yaşayan Fransa’da, Fransız devriminin ardından on ay süreyle ( 5 Eylül 1793 ile 28 Temmuz 1794 tarihleri arasındaki dönemde ) iktidarı ele geçiren Jakobenlerin yürüttüğü kanlı döneme Fransa tarihinde Terör Dönemi denilmektedir. Devrim mahkemelerinde karşı devrimci olarak görülen ve iç düşman etiketi yapıştırılan halk yığınları giyotine yollanmış ve daha sonra da bu durumu yaratanlar kendi başlarını giyotine vermiş, ( Giyotin, idam mahkûmunun başını kesmek amacıyla geliştirilmiş bir çeşit idam aracı ) bu dönem boyunca ülkeye paranoya hâkim olmuştur.
VİCDANİ BİR UYARI!!!Şerefli bir mücadele olan İstiklal Savaşı’nın, Şehitlerin canlarıyla nefes bulmuş İstiklal Marşı’nın bu mahkemelerle aynı ismi taşımaları büyük bir talihsizliktir. Lütfen üçünü aynı kabilden sayıp şehitlerimizin kemiklerini sızlatmayın. İstiklal Mahkemelerinin bunlarla en ufak bir ortak payesi yoktur.
KAYNAKÇA
- Komisyon, “İstikal Mahkemeleri”, C.1,2,3. TBMM Yayınları, Ankara, 2015.
- Cevdet Küçük, ” İstiklal Mahkemeleri”, Türkiye Diyanet Vakfı İslam Ansiklopedisi, C.23, s.350-355, İstanbul, 2001.
- Mehmet Çelik, ” İnkılabın Kanunu İnkılabın Mahkemesi “, Derin Tarih Dergisi, S.20, s. 62-65.
- Müfid Yüksel, ” Bakanlar Kurulu İstiklal Mahkemelerini Nasıl Yönetmişti?”, Derin Tarih Dergisi, S.20, s. 66-69.
- Ahmet Demirel, “İstiklal Mahkemelerinin Kısa Bir Tarihçesi”, Derin Tarih Dergisi, S.20, s. 74,75.
- Mahmut Akyürekli, ” İstiklal Mahkemelerinde Hukuk Varmıydı?”, Derin Tarih Dergisi, S.20, s. 76-81.
- Mehmet Sılay, ” Ankara İstiklal Mahkemesi Cumhuriyetin Engizisyon Aygıtı”, Derin Tarih Dergisi, S.20, s. 82-85.
Vakkas
Emek verip toparladığın bu makale önemli bir mum olmuş karanlık tarihimize. Teşekkürler üstad.
Mehmet Karasakal
Rica ederim, ben teşekkür ediyorum üstadım.
TALHA
Hepsini okudum eline emeğine agzına sağlık geçmişin aydınlanması adına daha çok kişiye ulaşmasını isterim
Mehmet Karasakal
Teşekkür ederim. Selamlar.
metin oktay
Por.Dr.Ergün Aybars ın araştırmasını yetersiz görüp sayıyı küçümsemenize şaşırdım doğrusu. 1.5 yıllık bir araştırmanın sonucudur. Daha iyi bir araştırma yapmadan eskiyi yetersiz görmeniz etik değil.
TBMM arşivleri araştırmacı ve yazarlara her zaman açıktır. Buyrun sizde gelin bakın.
Mehmet Karasakal
Selamun Aleyküm Metin Bey,
yazımda Aybars Hoca’ya iki kere atıfta bulundum. Birincisi şu paragraf, Prof. Dr. Ergün Aybars doktora tezinde, ” dünyadaki devrim mahkemeleri içinde en adil hüküm verdiklerini ve yasalara en çok bağlı çalıştıklarını ve az kıyıcı olduklarını söyleyebileceğimiz İstiklal Mahkemeleri, Türk Devrimine, rejimine karşı koymak isteyen her gerici ve olumsuz girişimi sert şekilde bastırmıştır. “ Hocanın İstiklal Mahkemelerini vicdani olarak meşrulaştırıp, sempati ve övgüyle anlattığı bu paragraf.
İkincisi, “Prof. Dr. Ergun Aybars’a göre İstiklal Mahkemelerin ilk döneminde infaz edilen idam cezası 1.054 kişi, ikinci döneminde ise 576 kişi, genel toplamda ise 1.630 kişidir. Unutmamak gerekirki Aybars’a kadar bu arşivler kimseye açılamamış, ondan sonrada 1992-1993 yıllarına Refah Partisi İstanbul milletvekili Hasan Mezarcı’nın girişimleriyle Ankara İstiklal Mahkemesine ait İskilipli Atıf Hoca’nın yargılanma tutanakları içeren defter yayınlanır. Başka da 2015 yılına kadar araştırma çalışması yapılamamıştır. Aşağıda da belirtildiği gibi 914.000 sayfa evrak içerisinde bu çalışmalar büyük bir kitleyi temsil eden küçük bir örneklem grupla yapılan anket çalışması gibidir. Yani net idam edilen kişi sayısı ve verilen cezaların miktarı ve niteliği bütün belgeler okunduktan sonra ancak ortaya çıkacaktır.”
Sizi yukarıda eleştirdiğiniz kendi cümlelerinizi bir daha okumaya davet ediyorum. El insaf ve vicdan, ben Hocanın araştırmasının ne yetersiz gördüm ne araştırdığı belge sayısını küçümsedim ne 1,5 yıllık çalışmasını ki ben 4 yıl olarak biliyordum yetersiz bir süre olarak ifade ettim.
Ben İstiklal Mahkemeleri ile ilgi rakamsal verilerin yalnızca bir kişinin ve onun çalışabildiği belge miktarının, toplam çalışma materyali 914.000 olan devasal bir alanın içerisinde çok az olduğundan ve bu alanda en az Ergün Aybars Hoca gibi onlarca daha çalışmaya ihtiyaç olduğunu vurguladım. Yani Hocanın çalışması çok hacimli, ama toplam çalışma alanının çok azını temsil ediyor.
Evet artık TBMM arşivleri araştırmacı ve yazarlara her zaman açıktır. Bunu sağlayanlara bir tarihçi olarak minnettarım.
Etiklik mevzusuna gelince yaptığım her işte Allah’a hesap vermeyi kendime had bildim. Doktora jürisi, hoca ideolojisi, sistem adına bir çalışma yapıp, dünyalık bir ünvan için başkalarına haksızlık edeceğime, hiç yazmam daha iyi. Hocanın ilk paragrafını etik olarak bir daha okursanız sevinirim. Selamlar…
Almila
Alanen kanıtlar ortadayken yapılan inkilapları karalamak için yazılmış bir makale kınıyorum.
Almila
Hiçbir kanıt ve araştırmaya yer vermeksizin tamamen doğmatik düşüncelerle atıp tutulmuş…
Mehmet Karasakal
Makaleyi sonuna kadar okusaydınız kaynakçayı görecektiniz. Doğmatik kelimesini yanlış kullanmışsınız, Atatürk TBMM’nde yaptığı bir konuşma bu kelimeyi şöyle kullanmıştı bilginiz olsun : “…Fakat, bu prensipleri, gökten indiği sanılan kitapların dogmaları ile asla bir tutmamalıdır. Biz, ilhamlarımızı, gökten ve gayipten değil doğrudan doğruya hayattan almış bulunuyoruz.”
Eymen
Düşmanı yurttan atabilmek için çıkarılan Başkomutanlık Yasası’nı bile tek adamlık olarak nitelemişsin. O yasa çıkmasaydı ülke elden gidecekti. Dünyada itibarı olmayan çakma başkomutanı pohpohlarken dünyanın saygı duyduğu Atatürk’e çamur atmaya çalışman zavallıca.
Mehmet Karasakal
Atatürk’ü tek adam yapan ile Erdoğan’ı tek adam yapan aynı hukuki araçlardır. Biri zamanın koşullarına göre çıkartılan Başkomutanlık Yasası diğeri Kanun Hükmünde Kararname hakkı, her ikiside uygulamada tek adamlılığı inşa etmiştir. Biraz okuyan Atatürkçüler tek adam sıfatından gocunmazlar, size Şevket Süreyya Aydemir’in Tek Adam kitabını tavsiye ediyorum. Selamlar.
sevilay zeynep karataş
Yüreğinize kaleminize sağlık hocam, karanlık kalmış yakın tarihimize ışık oldunuz ne mutlu bize; Rabbim yâr ve yardımcınız olsun. Birşey sorabilir miyim, tüm yazılarınızı içeren bir kitap çıkarmayı düşünüyormusunuz ve bir de yazılarınızı paylaşmak isteyenler için paylaş kısmı olursa harika olur. Allahın selâmı rahmeti bereketi üzerinize olsun inşaAllah
Mehmet Karasakal
İyi temennileriniz için çok teşekkür ederim Allah razı olsun, yazdıklarımı ticarileştirmeyi düşünmüyorum, ama ömrüm vefa ederse ihtiyaç olduğunu ve eksikliğini gördüğüm bir tarih kitabı çalışmam var, tamamlamak nasip olursa sizinle de paylaşmaktan mutluluk duyacağımı bilmenizi isterim, Allah’ın rahmet ve bereketi, selam ve selameti bütün iyilerin üzerine olsun inşaAllah. Saygılar…
mehmet karasakal
Sevilay Hanım merhabalar, size haber vereceğimi söylediğim kitap çıktı. Bilginize….
https://www.kitapyurdu.com/kitap/dunya-insanlik-tarihi/548286.html,
https://nidakitap.com.tr/urun/dunya-insanlik-tarihi/
SELÇUK
Atatürk düşmanı olduğunuz ne kadarda belli!
Mehmet Karasakal
Allah kimseyi ölmüş birine düşmanlık edecek kadar zavallı etmesin, Allah kimseyi ölmüş birinden meded umacak kadar da zavallı etmesin. İlkesel olarak ideoloji üzerine tartışılmasını fikir edinenlerdenim, bende bir düşmanlık sezinlediyseniz size yardımcı olayım düşmanım ölmüş olan Atatürk değil birilerinin çıkar kapısı olan ve hala yaşayan Kemalizm’ dir . Selamlar…
Nuran
Kullandığınız görsel 1909 Adana olaylarında idam edilenler