27 Kasım günü Heyet Tahrir Şam ile birlikte Suriyeli muhaliflerin başlattığı saldırılarla, rejimin elinden Halep, Hama ve Humus bir bir alınmıştı. Bu büyük zaferin ardından 6 Aralık Cuma günü Halepteydim. Şehir büyük oranda yıkılmış, harabeye dönmüş, başımızı hangi yöne çevirsek 13 yıllık savaşın izleriyle göz göze geliyorduk. Adımlarımız Halep Kalesi’ne doğru yürürken; hüzün, yerini adım adım sevince bırakıyordu. Halep Kalesi’ne varınca, bambaşka bir duyguya büründük. Tam bir bayram yeri idi. Korna sesleri, zılgıtlar, tekbir sesleri harika bir bağımsızlık seranomisine dönüşmüştü. Devlet, bütün acıların üzerine böylesi bir mutluluğun talebiyle kendi halkının omuzlarında meşrulaşmaya, yeniden kurulmaya başlıyordu.

İki gün geçmişti ve beklenen haber sabah ezanıyla geldi. Şam düşmüştü, Esed kaçmıştı, Baas zulmü sona ermişti. Ve 8 Aralık sabahı Antep’in semalarına mazlumların sevincini duyuran Suriyeli kardeşlerimizin küçük çaplı konvoylarından yükselen korna sesleriyle uyandık. Dile kolay 13 yıllık zorunlu göç acılarının ikame ettiği, yerinden yurdundan çıkartılmış, sevdiklerini kaybetmiş, kimi zaman hain kimi zaman fazlalık, kimi zaman misafir kimi zaman sığıntı muamelesi görmüş, muhacir olarak gelmiş öteki olarak dışlanmış milyonlarca insanın hüzünlü nidasıydı o korna sesleri…

Sokakta biraz yürüyünce ve markete gidince işittiklerimden ötürü içimi hüzünlü bir burukluk kapladı. O korna seslerinin rahatsızlığını, hâlâ Suriyeli karşıtı söylemleri işitince hüzün yerini bambaşka duygu ve düşüncelere bıraktı.

Biz nasıl bu hale geldik, bu insanların acısına bir gün olsun ortak olmayan bir kesimin, bu insanların sevincine dahi katlanamamalarını anlayamadım, anlamlandırmadım. Suriye’nin bu mazlumları belki de üç beş ay içinde çekip gidecekler, ancak biz bu merhametsizlikle, iyilik, hoşgörü, insanlık namına vicdanını yitirmiş bu toplulukla baş başa kalacağız. Üstelik bunlar, akrabalarımız, arkadaşımız, dostumuz, komşumuz olan biz olan insanlar… Biz, bize nasıl katlanacağız.

Sonra, 16-18 Aralık’ta yeniden önce El-Bab, sonra Halep, Hama, Humus ve nihayet Şam’da ziyaretlerde bulunduk. Türkiye namına gerek devlet gerek halk gerek bizatihi Recep Tayyip Erdoğan adına ahde vefa duygusundan öte, teşekkürü kifayetsiz bırakan, kendi acılarını Türkiye’nin vefasına gömen; o işittikleri acı sözlerin, dışlayıcı muamelenin muhatabı olarak, kendilerine sahip çıkanları zor durumda bırakmış olmanın empatisini yapan o mazlumların, söz ve davranışlarındaki sevgi, saygı ve kardeşlik hukukuna şahitlik ettik. Evet, biz kendimizi Suriye kardeşlerimizin sorunları karşısında, hep eksik ve mahcup hissettik yıllar boyunca… Onlara içimizdeki bir kesimin yaptığı kimi kötülüklerin utancını yaşadık günlerce… Ve kendilerini tedirgin eden her eylem ve haberle biz de kahrolduk. Üç beş kendini bilmezin kötülüğüyle anılmaktan hep korktuk. Ama elhamdülillah, bu süreçte gördük ki kardeşlerimiz bizden razı… İnşallah Rabbim de razı olur. Elhamdülillah. Şimdi, derin bir nefes aldık, korkularımız, tedirginliklerimiz, üzüntülerimiz kardeşlerimizin mutlu sonu ile son buldu.

Sonra, tekrar Antep’e döndüğümüzde yıllar önce yine içinde Antep olan bir yazı geldi aklıma…

Bu yazı, yıllar önce Hıncal Uluç’un Sabah Gazetesi ‘deki köşesinde kaleme aldığı Kilis’in il olması üzerine aktardığı anekdot idi.

“Kilis’i, ilk vali Güner Özmen’e teslim eden son Gaziantep Valisi de Muammer Güler’di.. O anlatmıştı..

Şehri Güner Valime teslim için sabah Kilis’e gittim ki, kentte düğün bayram.. Yer yerinden oynuyor. Töreni yaptık. Kilis’i kendi valisine devrettim. Antep’e döndüm ki, orda daha büyük bayram var.. Kilis’ten kurtuluşu kutlarmış meğer Antepliler de..” Özetle, o gün için Kilis’in Antep’ten ayrılmasıyla ne büyük şeyler kaybettiğini düşünmüş, yıllar sonraki bir Kilis seyahatinden sonra da bunun öyle olduğunu teyit etmiştir.

Suriyeliler, ülkelerine dönüyor, sahadan izlenimim büyük çoğunluğu da dönecek… Bu dönüşü Türkiye’deki kimi kesimler sevinçle, davul zurna ile karşılıyor; ancak bilsinler ki Suriye’de de dönüş,  davul zurna ile kutlanıyor.

Dua ve temennimiz herkesin mutlu olmasıdır. Ama insan olarak kalabilmek şartıyla, başkalarının acılarını hissedebilmek kaydıyla, devranı döndüren Allah’ın Malikül Mülk olduğunu unutmamak inancıyla…

Gazze, Halep, Antep siyasi olarak farklı devletlerin şehirleri olabilir ama vicdan, bütün şehirlerin ortak insani devletidir.

Mehmet Karasakal

Referans Gazetesi -19/12/2024