Halk iradesi organize olarak hükümeti kurar.
Hükümet zamanla Kurumlarını,
Kurumlar zamanla Devleti kurar.
Devlet zirvedir, ya da inişin ilk anıdır.
Devlet kurulduğu gün döngü başlar,
Halk, Hükümet ve Devlet üçlüsünde
Halkı da Devleti de Hükümet temsil eder.
Halk ile Devlet arasında Hükümet köprüdür,
Hükümet ile Devlet arasında da Kurumlar köprüdür.
Kurum ve Hükümet köprüleride ilişkilerde iyi senkronize olmalı,
Bu senkronizasyon en ileri düzeyde bağlanmalı birbirine
Aksi halde bağlantı kopar, ilşkiler kesintiye uğrar,
Köprüler iletişim kanalı olma özelliğini yitirir,
Bu durum Halk ve Devlet arasındaki mesfeyi açar,
Yukarıya doğru Devleti, aşağı doğru Halkı bozar.
Halk ikiye bölünürse hükümet ikiye bölünmüşün bir fazlasıdır.
Hükümet bu haliyle devletin yarısına eşit gelir.
Yarım devlete, halkın yarısının hükümeti, bir fazla gelir.
Hükümetin temsiliyetinin dışındaki Halk ise devlete yük getirir,
Yük Hükümetin lehine devletin bakiyesinden düşer,
Önce devlet itbarsızlaşır, sonra hükümet,
Hükümet ya etkisizleşir ya da otoriterleşir,
Hükümet; eksik devlet ile halkın yarısına diğer yarısını hükmettirir.
Halk bölünür hemde çoğalarak bölünür,
Devletin yarımı, Hükümetin yarımıyla toplanınca bir etmez.
Ne eder? Halkın yarımı eder. Bunun sonu yarımların bütünü,
En tehlikeli bütündür bu, bölünmüşlüğün komplikasyonu,
Her bir yarım bir bütün gibi hareket edince,
Artık ne köprü ne de senkronizasyona ihtiyaç kalır,
Bir devletin bir halkından; dışarıda kalan, kendi kaderini yaşar,
Kader, bir devlet iki halk ayırımında ikinci devlete yol verir,
Ve köprüler yola dönüşür. Yolun malzemesi yıkılan köprüdendir.
Bir halk, bir hükümet, bir devlet, bir de bakarsın
İki halk, iki hükümet, iki devlet oluvermiş.
Halk Hükümeti getirir! Hükümet Devleti götürür,
Hükümet Devleti getirir, Devlet Hükümeti götürür,
Getir götür yapan kimdir Halk mı? Hükümet mi? Devlet mi?
Bu saatten sonra hiçbirinin önemi yoktur.
Bu saat iş işten geçtikten sonrası içindir.
Oysa bu gün hiç birşey için hâla geç kalınmış değil,
Ancak bu, devletlerin de insanlar gibi ölümlü olduğu gerçeğini saklamaz.
Mesele yalnızca ömrü uzatmak değil, yaşam kalitesini arttırmak.
Siyaset ne temelde kurulursa onu bina eder,
Demokratik, özgürlükçü, hümanist, çoğulcu, eşitlikçi, adil ve birleştirici temelde olursa, bütün halklar ve farklılıklar aynı zeminde yer alabilir,
Oteriter, baskıcı, bencil, tahakkümcü, saygısız, ayrılıkçı, ötekileştirici, değer simgecisi olursa; her bir halk ayrı ayrı zeminlerde kümelenir ve farklı duygu düşüncede kendisini diğerlerinden ayrı, diğerlerini de kendisinden farklı hatta öteki görür.

Bütün bu  öncül açıklamaları aslında bir başka köşe yazısı olarak düşündüğüm ama bu yazıya ilave deceğim alttaki köşe yazısının konusunu daha iyi işlemek için yazma gereği duydum.

HDP Meclise Parti Olarak Girmeli !!! ( 2. Yazı )

Şu an Türkiye’de  80 nin üzerinde siyasi parti bulunmaktadır. Hâlihazırda meclise parti olarak giren üç parti yaklaşık oyların % 70’ini almaktadır. Geriye kalan 77 parti meclisin dışında kalmaktadır. HDP ise kendisi çıktığında kalan 76 partinin neredeyse tamamından daha fazla bir temsil oranına sahip. Bu HDP nin parti olarak meclise girmesi gerektiğinin en önemli somut gerekçelerinden biridir.
HDP Türkiyede yıllarca futboldaki üç büyükler gibi olan siyasi hayatın alternatif tek adresi haline gelmiştir. Klasik statükocu devlet düzenini sorgulayan, demokrasiyi devlete dayatan, çok sesliliğin tek savunucusu olduğu için mecliste olması çok önemlidir. Üç büyük, dört büyük, beş büyük ……neden olmasın?
HDP, Devletin askeri sivil bütün kurumlarıyla hatta halkın geniş bir kısmını da bu ideolojisine alet ederek karşısında  olduğu,  kendisi haricindeki; her kesim, her güç, her kurum ve her bireyin kendisinin karşısında olduğu halde siyaset yapma arzusu ve ısrarı için mecliste olmalıdır.
Uzun yıllar CHP, az az ama her dönem MHP, yaklaşık onüç yıldır da AKP; siyasi teşkilat olarak, yalnızca hükümet olma değil aynı zamanda DEVLET olma amacı, hırsı, ve ideali taşıdıkları ve bunu her fırsatta hayata geçirdikleri için, bu yöntemin ise devletin siyasileşmesi gibi çok tehlikeli ve ayrılıkçı bir politikaya maruz bırakılmasının çok tehlikeli olması sebebiyle HDP mecliste olmalıdır. Çünkü HDP nin ne devlet olma gibi bir politikası var nede bunu yapabilecek bürokratik bir tabanı mevcuttur. Yani sağlam bir muhalefetten öteye geçemeyecektir, bu da parlementer demokrasi için hayati bir önem arz etmektedir. Güçlü bir demokrasi için HDP mecliste olmalıdır.
HDP mecliste cürmü kadar yer almaktadır. Ancak siyasi riski, yaşam riski, kariyer riski, ekonomik riski ve diğer bütün değerler riski olarak aldığı risk, diğer bütün partilerin toplam riskinden kat ve kat daha fazladır, bu başlı başına saygıdeğer bir duruştur. Hem kendi içinde hemde dışlanmış olduğu bölgelerdeki her türlü tahkir, tahrik ve tehtiti göze alıp, hertürlü fedakarlığı yapıp, çok fazla çalışıp siyaset sahnesinde rol almaya çalıştıkları için; bu emek, çaba ve karşılıksız siyaset için HDP mecliste olmalıdır.
Bugüne kadar HDP nin tabanı olan kesim ve aynı zamanda temsil ettiği kesim olan Kürtler ve Kürt Alevileri de ( Türk Alevileri genelde CHP ve Türk Solu partilere taraf olmuşlardır.) artık bu etnik ve mezhebe dayalı ötekileştirmenin sonucu olarak doğan bu siyaseti sonlandırıp; mağduriyet siyasetini, hakları olduğu halde, kullanmayıp; hertürlü kısıtlı ve marjinelize edilmiş imkanlarını müsbet olarak Türkiye bütününe yaymak istemektedirler. Buna her bir kesimden de bir bir karşılık gelmesi gerektiğini düşünüyorum.Türkler, Alevi Türkler, Şafii Kürtler, Zaza Alevileri ve diğer muhafazakar müsbet grup, cemaat, tarikat, dernek ve sendikalar gibi.

Kimbilir belki 2015 yılının yeni meclisinde bir HDP milletvekili kürsüde bir Türkiye sevdalısı bir konuşma yapar, kardeşliğin önemini söyledikten sonra Meclis kürsüsünden tüm dünyaya Türkiye’nin bölünmez bütünlüğünün simgesi olan Kürt bayrağını açmak ister (istediğini yapana kadar linç edilmez ise) ve AY YILDIZ al bayrağımızı açar. Bu bayrağın Türk, Kürt, Çerkez, Laz, Boşnak bayrağı olduğunu herkese hatırlatır ve birilerinin tekelinden alır ülkeye iadesini sağlar. İşte böylelikle her kesimin ülke aidetliği sağlanmaya başlar ve diğer bütün ulusal değerler etnisite tahakkümümünden alınıp ülke tekeline verilir. İşte o zaman dünya adı Arap olmayan BAHAR görsün, NEWROZ görsün…

Mehmet Karasakal