Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanı İsmail Kahraman aracılığıyla Cumhuriyet tarihimizin yaklaşık 100 yıllık en önemli tartışma konusu olan Laiklik tekrar gündeme gelmiş, hatta ülke gündemine bomba etkisiyle ve ansızın düşmüştür. Türkiye ve Laiklik yan yana kullanıldığı her zaman ve devirde tartışma konusu olmuştur. Laikliğin topluma tam entegre olduğu düşünüldüğü darbe günlerinde, cunta yönetiminde dahi aslında bilinçaltında Laikliğin tehdit altında olduğu düşüncesi hep hâkimdi. Ve irtica ile mücadele adı altında Laikliğin varlığı her zaman koruma altına alınmaya çalışılmıştır.

Anayasa, Askeri Erkan, CHP ve Yargı Erki ve bütün bunların çatısını oluşturan Atatürkçü Düşünce Gücü, Laikliğin en önemli koruyucusu olmuştur. Dönem dönemde bu güçlerin refleksleri ile bu topluma hatırlatılmıştır. Bunun en yakın ve somut örneği ise 28 Şubat 1997 tarihindeki Post-Modern Darbe sürecidir. En çok Refah Partisi döneminde Laiklik tehdit altında görülmüş, aynı taban ve kadrolarla gelmesine rağmen AK Parti döneminde ise başlangıçta bu tehdit hatırlansa da kısa süre içerisinde tehdit olmaktan çıkmış, halkın güvenini kazanmışlardır. AK Parti dönemimde Askeri vesayetin kaldırılması, Yargının ve Yasamanın el değiştirmesiyle Laikliğin aktif savunucularıda sistemli olarak pasifize edildi. Ülkede siyasal otorite Atatürk’ten sonra ilk olarak, tam anlamıyla el değiştirdi.

İşte tam da böyle bir zamanda Meclis Başkanı İsmail Kahraman’dan Laiklik çıkışı geldi. Ancak, Kahraman’ın Laiklik ile ilgili konuşmasının bütününe bakıldığında Laikliğin ön plana çıkartılması resmin bütününü görmemizi engellemektedir. Çünkü konuşmadaki ana başlık Laiklik değil Başkanlık sistemidir. Konuşmasının bir kesitinde yeni anayasada Laiklik olmamalıdır, Anayasada din olmalıdır, diyor. Sonra konuşmanın tamamını Başkanlık Sistemi üzerine sürdürüyor. Özetle Başkanlık gelmelidir ama Laiklikte kaldırılmalıdır diyor. Çünkü Laiklik Anayasal olarak devam eder Başkanlık sistemine geçilirse Fransa modeli olur, yönetim demokratik olur. Ama dine dayalı bir başkanlık sistemi olursa Tek adam hükümranlığı olur yani Osmanlı modeli olur. Tek adamın dokunulmazlığı ömür boyu sürer ve tartışmasız olur. Yani burada kullanılan Laiklik vurgusu; sanıldığı gibi bir amaç değil, eleştirenlerin dahi tahminlerinin ötesindeki bir araç. Peki bir asıra yakın bir zaman diliminde Laiklik neden hep sorun oldu, neden hep birileri için tehdit, diğerleri için sığınak oldu. Tam da bu noktada her iki kesime bir kaç satırla cevap vermek istiyorum. Kesimlerden biri ” irtica hortladı Laiklik elden gidiyor” derken diğer kesim ise ” din elden gidiyor demektedir.

 1) Laiklik en basit tanımıyla din ve devlet işlerinin bir birinden ayrılması ve her kesin kendi dinini özgürce yaşamasının devlet garantisi altında olmasıdır. Peki devlet yıllarca Laik olmasına rağmen insanlar neden inançlarından dolayı baskı ve zulme maruz kaldılar. İnsanı yaşatki devlet yaşasın söylemi ve devlet insan için varken neden devletin siyasi araçlarından birisi olan Laiklik, yıllarca insana karşı bir sopa olarak kullanıldı.

2) Laiklik demokrasinin en önemli aracı ise neden inanç hürriyetine dönüşmedi belli kesimler bu bu demokrasi kültüründen faydalandırılmadılar.

 3) Devletin dindar olması yerine Laik olması, neden vatandaşında Laik olması dayatmasına yol açmıştır.

 4) toplumunun tamamına yakınının dindar olmasına rağmen devletin Laik olmasında bir beis görmeyen anlayış, toplumun Laiklik güvencesiyle dindar yaşayabilme hakkını neden elinden almıştır.

 5) Neden yıllarca Laiklik devlet aracılığıyla halka indirgenememiş, tanımlanamamış ve halkı hizaya getirme aracı olarak kullanılmış.

Dünyada yalnızca üç dört ülkede uygulanan Laiklik neden tek demokratikleşme ve Batılaşma-Muasırlaşma aracı olarak görülmüş ve o uygulanan ülkelerdeki pratiklerininde yanına dahi yaklaşılamamış. ABD, Japonya ve Fransa ile kıyasladığımızda aynı Laiklikten bahsettiğimize kimi inandırabiliriz Laikliğin dayağını yiyen ve atanlardan başka?

 Kimse kusura bakmasın Bu ülkede hala Laiklik tartışılıyorsa bunun en önemli sorumluları Laikliği savunanlardır.

Şimdi gelelim mevzunun güncel haline, yani diğer kesime ”din elden gidiyor” diyenlere.

 Dindar bir topluluğun adeta 14 yıldır devleti Dindar bir nesil yetiştirme ülküsüyle Laiklik kompleksinden uzak yönettiği Yeni Türkiye’ye…

 1) Bu dönemde her türlü yolsuzluk, hukuksuzluk, ahlaksızlık, hayasızlık, baskı ve zulmün sebebi olarak Laikliği mi görüyorsunuz ve Laikliği kaldırdığınızda bunların düzeleceğine mi inanıyorsunuz?

 2) Anayasaya dini koymakla İslam ahlak ve değerlerini Kur’an-ı Kerim’e alternatif bir düzenle elde edebileceğinizimi düşünüyorsunuz?  Çünkü birey olarak Kur’an-ı Kerim hali hazırda ve her durumda sizin ahlakınız, yaşam tarzınız olmalı değilmi. Dindarlık Anayasaya girmeden insan Müslüman olamıyormu?

 3) Bu dönemdeki dinci kesimin din istismarlığını – dini kurumlarda çocuk tecavüzlerinden tutunda, cehennemde yakmayan kefen satan sözde âlimlere kadar-mevcut anayasadaki hangi maddelerle bunları teşvik edici görüyorsunuz da anayasada değişiklik talebinde bulunuyorsunuz.

 4) Devletin Dini İslam’dır maddesi 1928 yılına kadar anayasa idi, ancak bakıyorsunuz Müslümanlara en büyük zulüm de bu dönemde yapıldı yani anayasada İslam varken. Yani anayasaya dindarlığı ekleseniz ne olur, bu zalim yöneticileri engelleyecek mi?

5) Yaklaşık 15 yıldır dindar bir kadro ve lider yönetiyor bütün kurumlarıyla ülkeyi, şunu diye bilir misiniz? Hırsızlık son buldu, rüşvet ortadan kalktı, devlete kadrolaşma engellendi, iltimas yok, devletin malını kötüye kullanma veya kendi menfaatine kullanma bitti ve en büyük suç haline geldi, içki tüketimi, boşanma azaldı, devletin zina evleri kapatıldı, her türlü ahlaksızlık, yolsuzluk tarihe karıştı. Peki, bunu diyemeyenler bunun sebebini Anayasadaki Laiklikte mi bulmalı?

15 yıl bu ülkeyi sahabe döneminden herhangi biri yönetseydi, davet ve tebliğ ile kendi yaşantısının rol modeli ile insanların tamamına yakınını en azından dindar gözükenlerin tamamını etkiler Allah’ın emrettiği bir yönetim tarzını halk talebiyle gerçekleştirirdi. Çünkü İslam’da zulüm ve adaletsizlik görmezlerdi. Böyle bir yaşantı biçimini de her kes kabul ederdi.(Tabi bu Allah’ın nasibiyle gerçekleşirdi, sıkıntı halkın kendisinde ise o başka çünkü öyle toplumlar da yaşamış ki geçmişte Peygamberleri dahi onları yola getirememiştir. Allah bu durum için ayetinde ‘’ Kuşkusuz Allah zalim halkı doğru yola iletmez’’ demektedir.)

 Çok net söylüyorum bırakın Laikliği, bir ülke Sosyalizm, Komünizm ile de yönetilse Müslümanın sorunu kendi amelindedir. Örneğin,  İran’da Şeriat yönetimi var diye o ülkenin bütün vatandaşları Cennete mi girecekler, Avrupa’nın 28 ülkesinde Laiklik ve Seküler  Yönetim var diye bu ülkedeki  Müslüman olan dindarlar Cehenneme mi girecekler.  Siz Müslüman gibi yaşayın Allah’ın kitabına, Şeriatına uygun yaşayın hiç bir makul sistem sizi dışlayamayacaktır. Ve bütün sistemler sizin doğru yaşantınızdan etkilenecektir.

 Laikler Müslümanları Müslümanlar Laikleri kendi camialarında biraz daha öne çıkmak için sıçrama tahtası olarak kullanmamalı ve bunlar pirimde yapmamalı artık.

Son söz: Kendi ülkesinde baskı ve zulüme uğrayan bütün Müslümanların hicret ettiği neredeyse tek yer Avrupa ülkeleridir. Çünkü adalet – kişi hak ve hürriyeti bu ülkelerin yönetiminde var. Unutmayın, İnsanlığın öldüğü bir ülkede İslam’ı yaşatamazsınız.